Ümran Sönmezalp ile sözlü tarih görüşmesi

1954 yılında Sakaldöken Caddesi’nde Koç ailesine ait evin karşısında ki meşhur “Aslanlı Ev” de doğdum. Eski ahşap bir konak olan bu ev cumbalarının altında aslan figürü olduğundan “Aslanlı Ev” diye anılırdı; daha sonra yıkıldı ve yerine Aslanlı Apartmanı yapıldı. Ancak bu apartman da zaman içinde yıkıldı; fakat “Aslanlı” adı halen devam ediyor. Ailem bu eve 1954 yılında taşınmış. Aslen büyük dedem Yeşil’in eski muhtarlarından İsmail Efendi’dir. Ondan sonra babamın babası Kutucu Mehmet Efendi muhtarlık yapmış; aynı zamanda da tulumbacı başı imiş. Yani o zaman ki itfaiye müdürü. Babam Hasip Sönmezalp Merinos Fabrikası’nda çalışmaya başladıktan sonra Merinos evlerinde bir müddet oturduk ve 1980’de yine Sakaldöken’e taşındık. Arada biraz kopukluk olmasına rağmen Sakaldöken macerası uzun. O zaman Umurbey Mahallesi’nde yaşayanlar apartmanlarda oturuyordu ama eski Türk adetlerini ve komşuluk ilişkilerini halen eskisi gibi yaşatıyorlardı. Hamamı, camisi, dini bayramları, milli bayramları, komşuluk ilişkileri, gelenek göreneklerin devamı, fakire yardım son derece mühimdi. O mahallede 30 sene oturduk ve hiçbir zaman herhangi bir kavga gürültüye şahit olmadık. Şuan mahallede yaşayan insan profili değişti, sayısı çoğaldı, eski büyüklerin birçoğu öldü. Hatta benim yaşıtlarım bile kalmadı.

Ahmet Muhtar Pamukçular ve Hasip Sönmezalp aileleri ile, 1965

Ailem Sönmezalp adını soyadı kanunu çıktığında almış. Bundan önce sülaleden ilk duyulan isim Elifhanlar’dır. Esas sülalemiz Buhara Semerkant’tan gelmişler. Önce kısa bir süre Konya Karaman’da konaklamışlar; sonra Söğüt Bilecik’e gelinmiş ve oradan da Keles, Orhaneli. Bursa Bizanslardan alındığı zaman Bizans surlarına ilk Osmanlı sancağını diken kişi bizim sülalenin dedesiymiş. Elif Han ismi Bursa için önemli bir şey aslında. Bazı siyasi düşünceler nedeniyle Elif Han zamanla değiştirilmiş. Bazılarını Osmanlı isimleri rahatsız etmiş ve Elif Han ismi Elvan Bey’e dönüşmüş. Şuan hala Tophane’de bir ana cadde dedemize ithafen Elvanbey Caddesi adını taşıyor. Bir dönem babamın Tophane’de vakıf evi vardı. Fakat bu vakıf evi kapandı ancak neden kapandığını bilmiyorum. Bilmekte istemiyorum. Babam sülale kopukluğu kapansın, soy ağacı ortaya çıksın diye Vakıflar Müdürlüğünü mahkemeye bile verdi. Maalesef mahkemeyi kazanamadı.
Sülalede astronomiye ilgi çokmuş; Semerkant’ta, Buhara’da zamanın ulemalarından olanlar var. Herhâlde biraz genlerden geçmiş olacak ki babamda da böyle bir merak vardı. Babam ilk defa Türkiye’de aynalı teleskopu yapan kişidir. Bununla ilgili olarak Amerika’dan iki defa Altın Çekiç ödülü kazandı. Bayağı büyük, çekiç şeklinde, “Golden Hammer” diye anılan bir ödüldü. Bu amatör olarak astronomiye veya başka bir sanat dalına ilgi gösterenlere yılda bir defa verilen bir ödüldü ve iki defa Türkiye’ye geldi. Bir keresinde de babama Soma halkından kravat iğnesi hediye edilmişti. O iğne hala annemde duruyor.
Babam Merinos Fabrikası’nın ilk açıldığı dönemde fabrikaya işçi olarak girmiş. Merinos Fabrikası’nda Atatürk’ün açtığı kapının temsili anahtarını babam torna makinasında yapmış. Tabi o zaman oranın şefi kimse o yapmış gibi sunulmuş. Aslında el emeği olarak yapan kişi babamdır. Anahtarın yapılış tarihi 1938’dir. Kendisi Merinos Fabrikası’ndan şef olarak emekli oldu ama adı hep “Hasip Usta” olarak kaldı. Hiç mütevazılığından bir şey kaybetmedi. Bayramlarda Merinos Fabrikası’ndan en az 200-300 kişi babamın elini öpmeye gelirdi. Bunların içinde babamın yanında staj görüp mühendis olan, Oyak Renault, Mako, Sipaş’a genel müdür olan insanlar vardı. Mesela İbrahim Özdemir (Sipaş), Mustafa Gürler’i (Oyak Renault) örnek olarak gösterebilirim.
Mahalle ile ilgili hiç unutmadığım anılardan birisi; ramazanlarda dualar okunur, Umurbey Camisi’ne hep beraber gidilirdi. Onun dışında da eğlenceler vardı. Bu kadar lüks değildik. Mesela kar yağdığı zaman mahalleden bir delikanlının getirdiği merdivene sırayla oturur, elimizde mumlar ve meşalelerle Sakaldöken’den Namazgâh Caddesi’ne kadar kayardık. Kız erkek ayrımı yoktu. Koskocaman bir aileydik; herkes birbirini tanırdı.
Bana Perihan Abla derlerdi. O zaman televizyonda o dizi çok revaçta idi. Kimin ne müşkülü varsa bana gelirdi. Bu işle ilgili bir sıkıntı da olabilirdi, acil hastanelik bir iş de olabilirdi. Mahallemizde birçok kadını doğuma ben götürmüşümdür. Bir keresinde de kalp krizi geçiren bir hanımı hastaneye yetiştirdim. Meğerse bu hanım Nejat Uygur’un karısı Necla Hanım’ın kız kardeşi Nazan Hanımmış. Ben bunu daha sonradan öğrendim.

Karaağaç Mahallesi’nde restore edilmiş eski bir bina, 2014

Mahallemizde Özyağcılar Apartmanı vardı. Erdal Özyağcılar’ın akrabaları otururdu ve kendisi de sık sık gelir giderdi. Ahmet Uğurlu ve kardeşi de bizim mahalledendir. Babaları benim kızımın kulaklarını delmişti; kendisi eski sıhhiyeciydi. Paraşütçü Adnan Ener vardı. Atilla Parlamış da mahallemizde oturanlardan biriydi.
Sokağımız çok güzel bir sokaktı. Fakir – zengin veya eğitimli – cahil ayrımı yoktu. Herkes birbirine saygılı ve seviyeliydi. Bir aile gibiydik. Kimin evinde ne pişerse ötekine götürürdü. Sakaldöken Caddesi’nde sadece Kamil Koç’un binası ve eski bir ev olduğu gibi duruyor. Mahallede ki diğer evlerin geneli o eski ev gibi kâgir, cumbalı evlerdi. Restore edilen evler de oldu. Keşke aslanlı evde kalsaydı, oda restore edilirdi. O zamandan bu zamana mahallenin büyükleri öldü, kişiler değişti, komşuluk ilişkileri de yaşlılar öldükçe maalesef sona erdi. Gençler büyüklerinden aldıklarını devam ettiremiyorlar. Birde hayat şartları çok değişti tabi. Eski mahallelinin çocukları hep bir tarafa dağıldı. Onlar belki hala mahallede oturuyor olsalardı eski adetler devam ettirilmeye çalışılırdı. Ben eski günleri çok yâd ediyorum. Daha samimi, daha candandı. Az önce de bahsettiğim gibi eski evler yıkıldı ve yerlerine apartmanlar yapıldı. Apartmanlara değişik insanlar taşındı. Çoğunu tanımıyoruz, görüşmüyoruz bile. Her taşınanla görüşmek zordur. Ben 25 senedir Almanya’dayım ama sık sık gelip gittiğim için Bursa’dan ve arkadaşlardan hiç kopmadım. Biz de şuan aynı mahallede değiliz. Annem Temenyeri’nin hemen bitişiğinde oturuyor. Ama eski mahallemize gittiğim zaman hala eski sıcaklığı buluyorum. “Aaa Ümran gelmiş!” deyip herkes kapıya, pencereye çıkıyor. Değişiklik var ama eski sıcaklıkta hala kendini koruyor.

Işık Demir tarafından 20 Şubat 2013 tarihinde görüşülmüştür.

ARAMA YAP