Nimet Saraçoğlu ile sözlü tarih görüşmesi

1928 Tokat/Zile doğumluyum. 6 yaşına kadar Tokat’da kaldım. Daha sonra abimin işi icabı Samsun’a taşındık; 1950’de de buraya İbrahimpaya Mahallesi/İbrahimpaşa Caddesi’ne gelin geldim. Eşim Basri Saraçoğlu, doğma büyüme İbrahimpaşa Mahallesi’nin insanıdır. Karşımız Hamdipaşa Konağı idi. Şimdi onun yeri çok katlı bir apartman oldu. Ben bu mahalleye ilk geldiğimde hep eski evler vardı. Sokağın köşesine kadar Hamdi Paşa’nın uşakları, hizmetçileri oturuyormuş. Bu aralık neredeyse tamamen Hamdi Paşa’ya ait diyebiliriz. Bu evler hep bahçeler içindeydi, bitişik evimizin çok güzel bahçesi vardı. Artık betonarme yapıların içine gömüldük. Ben geldiğimde Hamdi Paşa yoktu; Hamdi Paşa’nın halasının kızı olan Sabiha Hanım diye bir hanım oturuyordu. Onun evinin yanında yine Hacer Hanım diye başka bir akrabaları vardı. Orası da bahçeli eski bir evdi. Şimdi 30 dairelik bir apartman oldu. Karşı köşede Dr. Ali Şengül’ün annesi oturuyordu. Orası da apartman oldu.
Eşim Basri Saraçoğlu muhtardı. 40 sene bu mahallede muhtarlık yaptı. Kapalı Çarşıya girmeden sağa giden yolda havlucu dükkânı vardı. İki çocuğumuz oldu; bir kız, bir oğlan. 50 sene beraber yaşadık. 10 sene önce eşimi kaybettim. Şimdi kızım Mizyal Tunçman muhtarlık yapıyor.

Eskiden komşuluk ilişkilerimiz çok iyiydi. Komşularla toplanır; çay içerdik, eğlenir, vaktimizi birlikte geçirirdik.
Eski düğünler çoğunlukla evde olurdu. Düğünden önce gelin hamamı yapılırdı. Gelin, arkadaşlarıyla birlikte hamama gider; eğlenirdi. Düğünlere çengiler gelir; kına gecelerine de, düğün gecelerine de eğlence katarlardı. Gelin almaya gelenlere sofra kurulurdu; geline takı takılır, ardında alırlar giderlerdi. Damadı hamama, tıraşa götürürlerdi. Düğün olduktan sonra paça dediğimiz başka bir eğlence olurdu. Paçada gelinle beraber oğlan evinde eğlence yapılırdı. Eskiden haftada en az 1 gün hamama giderdik. Daha da eskiden paytonlarla Çekirge’ye hamama giderlermiş. Benim zamanımda otobüs vardı. Eskiden bu hamamlara hep turistler gelirdi; nedense şimdi bu hamamların pek bir özelliği kalmadı. Ben Samsun’dan ilk geldiğimde Bursa’yı köy zannetmiştim. Hep kerpiç evler vardı. Samsunda ise Rum- Ermeni evleri çoğunlukta olduğu için daha güzeldi. Sonradan Bursa çok büyüdü, şimdi Samsun’dan daha iyi bir yerde.
Sünnet cemiyetleri de şimdiki gibi olurdu. Kına eğlencesine davetliler gelir, ertesi gün Emir Sultan’a gidilirdi. Cenazelerde ölü evine tepsi tepsi yemekler gelirdi. Eskiden, cenazeye gelenlere ikram âdeti yoktu. Ben cenazede ikram âdetini pek beğenmiyorum. Zaten üzüntülü bir durumda ikramın gereği yok diye düşünüyorum. Fakire fukaraya sadaka vermek daha hayırlı olabilir. Cenazeler, evlerin bahçelerinde, hoca tarafından yıkanıyordu. Kadınları da kadın hocalar yıkardı. Kadınları yıkayan hocanın adı Cemile Hanımdı.
Mahalleye geldiğimizde radyo vardı. Karşımızdaki terzi Ahmet Oruç, Bursa’nın meşhur terzisiydi; ilk onda televizyonunu gördük. Sonra bizde 1975-1980 senelerinde televizyon aldık. Misafirlerimiz gelir; hep beraber televizyon izlerdik. Eskiden kış geceleri komşulara gider; evde pişmaniye yapardık. Çok lezzetli olurdu. Kışın komşularla birbirimizi sık sık ziyaret ederdik, muhabbetlerimiz olurdu, zaman çok güzel geçerdi. Bayramlarda birbirimizi dolaşırdık. Bayramlarda iki-üç gün yenecek kadar yemekler yapardık, baklavalar yapardık, dolmalar, etli yemekler yapardık. Komşum, beni çamaşır yıkarken görürdü, dinlenmem için çay yapar beni çağırırdı.
Ramazandan önce konu komşu toplanıp bahçelerde yufka yapardık. Ramazanlarda camiye teraviye gidilirdi. Bizim mahallemiz cami ve hamam açısından çok şanslı. Ramazana özel reçeller, çorbalıklar hazırlardık. Eskiden nerdek denen; erikten yapılmış, hoşaf veya komposto gibi bir şey vardı. Bursa’ya özgü bir şeydi. Ondan hazırlar; sahurda mutlaka yapardık.
Sularımız çok güzeldi. Ben 1950’lilerde gelin geldiğimde; mahalle içinden akan sular kesilmişti ama yine de sular çok güzeldi. Kışları çok soğuk geçerdi. Öyle ki tel dolaptaki yiyecekler buz tutardı. Yazları ise yiyecekler suyun içinde soğuturduk. Ulucami’nin oralarda buz satılırdı, erkekler oradan özellikle sıcak yaz günlerinde, Ramazan aylarında buz getirirlerdi. Buzdolabını 1965 senesi gibi aldık. Ben 1950’de bir kere gördüm, kışın karda kızak arabası vardı. Çok soğuk bir kış geçmişti.
Mahalle kadınlarımız başörtülü, mantolu bir biçimde gezerdi. Mahallemizde 3 tane milletvekili vardı. Köşedeki hamamın karşı köşesinde bu milletvekillerinden biri oturuyordu. Şimdiki evlendirme dairesinin olduğu yerde de başka bir milletvekilinin evi bulunmaktaydı. Tam hatırlayamıyorum ama birisinin soyadı Karacabey, diğerinin Karaca’ydı. Bir komşumuz memurdu, başka bir komşumuz Ayşe Hanımlar; çok gelirli bir aileydi, karşı komşumuz Sabiha Hanım yine çok gelirli bir aileydi. Hemen bitişiğimizde bir tütün fabrikası vardı. Bir komşumuz mobilyacılıkla uğraşırdı. Genelde mahallemizin ekonomik düzeyi yüksekti. Mahkeme Hamamı’nın yanında Çizakça’ların Okulu vardı. Hamamın karşısında İbrahimpaşa Cami’sinin orada Hekimgil adlı bir diş hekimi otururdu. Özen, Bezen, Sezen ve Eren adlarında çocukları vardı. Bezen Hanım Kanada’daymış. Bursa’daki ilk diş hekimi bu Bey idi. Eskiden insanlarımız çok içtendi; birbirine karşı sevgili, saygılı insanlardı.

SİBEL GÖK tarafından 13 Ekim 2010 tarihinde görüşülmüştür.

ARAMA YAP