Kemal Özgüneş ile sözlü tarih görüşmesi

KEMAL ÖZGÜNEŞ

1933 doğumluyum. İlkokulu Balabanbey İlkokulu’nda okudum. Kayhan Mahallesi’nde, Kayhan Hamamı’nın altında marangoz atölyem vardı.

Kırım’da iç kargaşa baş gösterince ailem önce Romanya’nın Mecidiye kasabasına taşınmış. Burada, birtakım köyler dedemin idaresi altındaymış. Dedemin ismi Osman’dı. Onun babasının adı da Numan Çelebi’ymiş. Dedem bir savaş olacağını hissetmiş ve 93 Harbi’nden evvel bizi Türkiye’ye göndermiş. Babaannem de “otum ocağım sönmesin” diye ateşini hiç söndürmeden Romanya’dan buraya kadar getirmiş; kendisi evde devamlı ateş yakardı.

Babamın ismi Bilal’di. Kendisi Koza Han’da Romangal’in, Gaffarzâdeler’in yanında çalışırdı. Babamı koza almak için Hatay’a gönderirlerdi. Orada sarı kozalar olurdu.

Ailem Yenimahalle’ye ilk geldiğinde buralarda hiç yerleşim yokmuş; her taraf mezarlık, yukarılar da ormanlıkmış. Bu mahalleye ilk biz gelmişiz. Mezarlarda kılıcıyla birlikte gömülenler varmış. Bazıları bu mezarları talan etmişler; ancak dedem: “biz hiç mezarlara dokunmadık” derdi.

Mahallemizin eski adı Babadağ idi. Çünkü Kırım’da; yaşadığımız yerde Babadağ diye bir dağ varmış ve orada Türkler yaşarmış. Burada da dağın eteklerine kurdukları mahallenin adına Babadağ demişler. Sonradan mahallenin adı Yenimahalle oldu ancak orası gerçekte Babadağ Mahallesi’dir.

Devrengeç Suyu’nu ilk defa bizim ecdat bulup getirmiş ve mahallede akıtmış. Yeşil’in zengin halkı bakıyor ki, su geçtiği yerde mermeri oyuyor, Setbaşı’na kemerli bir yapı yaptılar ve suyu oraya kadar indirdiler. Çekirge’nin suyu hiçbir zaman iyi olmadı. Şu anki Şehir Kütüphanesi’nin olduğu yerde bulunan bu çeşmelerden sucular su doldurur, Çekirge’de satarlardı. Eskiden simitçiler: “Eskişehir’in unundan, Devrengeç’in suyundan” diye bağırırlardı. Bir de kaba su denen bir suyumuz vardı. Bazı evlerde ve sokakta çeşmesi bulunurdu. Kışın sıcak, yazın soğuk akardı. Şimdi bütün suları kanalizasyona verdiler. Bir tek Harmanyeri Camisi’nin altında bir kaba su akıyormuş. Bir de Sütçü Kemal’in orada bir kaynak vardı; süt güğümlerini ekşimesin diye o kaynağın altına koyarlardı. Şimdi o suyu da kanalizasyona verdiler. Ancak kışın çok kar yağdığında o suyun verildiği yerin üstü kar tutmuyor.

Eski komşularımızdan Nasipkan Abla, Gülzariye Abla vardı. Bakkal Emine Abla ve Nasipkan Abla 110 yaşında öldüler. Bunlar devamlı çalışırlar, dağdan odun getirirlerdi. Onikiparmak Remzi’nin halası bohçacı Sebile Abla sözü geçen biriydi. Kendisi erkek gibi bir kadındı. Karı koca arasında bir sorun çıkarsa hemen gider, aralarını bulurdu. Erkekler de onun sözünü çok dinlerlerdi.

Alman Harbi zamanında çok zor günler yaşadık. Bizim Okul Sokak’taki bir evden Murat, Fatma, Necla olmak üzere üç kişi vefat etti. Tekirdağlılar diye bilinen aileden de ölenler oldu. Kazım Abi’nin kızı Necmiye’yi de o zaman kaybettik. Bunların hepsi Alman Harbi zamanında veremden, ince hastalıktan öldüler. Memura francala ekmek çıkarken, bize değişik bir mısırdan yapılmış ekmek çıkıyordu; açtın ama yiyemiyordun. Mısır koçanını bile öğütürlerdi. Mahallemiz çok fakir bir mahalleydi.

Kışın, kadın erkek, çoluk çocuk herkes kızak kaymaya çıkardı. Geceleri sabaha kadar donsun da güzel kayalım diye kaydığımız yerin üzerine su dökerdik.

Herkesin kapısının üstünde ip olurdu; kaçgöç yoktu. Bir evde cenaze oldu mu yedi gün komşuları cenaze evine yemek götürürdü. Ramazandan evvel konu komşu toplanır, ateşler yakılır, yufkalar, erişteler yapılırdı.

Evimize elektrik 1950’li yıllarda geldi. Evimizin elektrik tesisatını da Musevi asıllı bir elektrikçi yapmıştı.

Biz bütün kurbanlıklara kendi evimizde bakardık. Evimizin üst tarafı çayırlıktı. Mahallenin çocukları da her gün kuzu otlatmaya giderdi. Ama o zamanlar her şey tabiiydi. Mumbarları bile temizler yerdik. Annelerimiz kuyruk yağını eritirler, kokusunu alsın diye de içine elma gibi meyveler koyarlardı. Kuyruk yağı elinin hararetiyle erirdi. Şimdi margarinleri çıkardılar, damar tıkanıklıkları yüzde doksan arttı.

Büyüklerimiz sonbahar ve ilkbaharda toplanır, tedavi amaçlı Çekirge’nin bütün hamamlarını, faytonlar ve piliçkalarla dolaşırlardı.

Babadağ Camii’nin yenilenerek ibadete açıldığı günler, 30.12.1964

 

Sibel Gök tarafından 26 Kasım 2013 tarihinde görüşülmüştür.

ARAMA YAP