Günay Dikencik ile sözlü tarih görüşmesi

1936 yılında Bursa’da doğdum. 7 yaşına kadar Reyhan Mahallesi’nde oturduktan sonra Nalbantoğlu Mahallesi’ne taşındık. İlkokulu Özel Reyhan Okulu’nda okudum. Babamın adı Muhittin, Annemin ki ise Süheyla Ersop. Babam 1940 senelerinde Kapalı Çarşı’da manifaturacılık yapardı. Nalbantoğlu Mahallesi’nde genellikle Bursa’nın hali vakti yerinde aileleri otururdu. Koca Ahmet Garajının sahipleri, Yıldırım Mayruk’un ailesi, bizim mahallemizin tanınan isimlerindendi.

1950’ler Şadi Alyanak, Günay Dikencik, Feriha-Mürşide Alyanak, Fazilet Bağcı, Mübeccel Akın, Nezih Ersop’un Sünnetinde

Bizim dönemimizde herkes, kılığına kıyafetine çok özen gösterirdi. Özellikle hanımlar o dönemde çok şık elbiseler giyerlerdi. Bizim kıyafetlerimizi genellikle Mayruklar dikerdi.

Görücü usulü evlenmeler çoktu. Kadınlar oğullarına kız bakmaya; ya düğüne ya da hamama giderdi. Söz kesilirken, oğlan evi kız evini ziyarete gelir; kız evi de sözün bir işareti olarak gümüş tepsi içerisinde işlemeli ipek mendil verirdi. Benim nişanım, Park Otelde olmuştu. Düğünüm ise, Merinos’ta yapıldı. Çok görkemli bir düğün olmuştu. Eşimin ailesi Dikencik Çiftliği’nin sahiplerindendi. Düğünümde, hem Bursa’nın ileri gelen aileleri hem de dönemin siyasetinin önemli isimleri bulunuyordu. Ben 16 yaşında evlendim. Düğünümde en çok aklımda kalan şey ise, gelinliğimdi. Neredeyse 1 sene gelinliğimin güzelliği konuşuldu.

Bir kız bir de erkek, iki çocuk annesiyim. Bizim Mahallemizde de Bursa’nın diğer mahallelerinde olduğu gibi doğum sonrası hemen loğusa şerbetleri kaynatılır ve her gelene ikram edilirdi. Doğan çocuk, hayırlı olsun diye mevlitler okutulurdu. Çocuğun bezi, kırkı çıkana kadar dışarı asılmazdı. Lohusalı kadın veya bebek odada yalnız bırakılmaz, başucuna Kuran-ı Kerim konurdu.

 

1957 – Dikencik Çiftliği, İbtihal Odman

Sünnet düğünlerimizde, çocuğun yatağı düğünden 1 hafta önce hazırlanırdı. Sünnet annesi, yatak süslemeye gelenlere ikramlar verirdi. O gün gelen kadınlar, genç kızlar sünnet yatağını hazırlarken bir taraftan da eğlenirlerdi. Sünnetçilerin bazıları, aynı zamanda berberlik de yapıyordu. Mahallemizde biri doğum yapacaksa, Peçeli Ebe çağrılır; eli, ayağı, kolu çıktıysa, çıkıkçı Kuşçu Hasan’a götürülürdü.

Ramazanlarda, hısım akrabalar birbirlerini iftara davet ederdi. Mahalle içinde ihtiyaç sahipleri de unutulmaz; onlara da iftarlar verilirdi.

Hıdrellezlerde ise, özellikle çiftlikte kuzular çevrilir; ateşler yakılırdı. O akşamlarda niyetler çekilirdi. Hiç unutmuyorum; Süheyla Çizakça bir Hıdrellez sabahı, küçük taşları toplayarak bir okul resmi yaptı. Neredeyse bayrağına kadar resmi tamamladı. Bana dönerek “ İnşallah seneye kadar bu okulu bitiririm” dedi. Aslında dediğini de yaptı. 1 sene içerisinde İhsan Çizakça Okulu’nu yaparak Eğitim ve Öğretime açtı.

Hacı tehniyelerimiz de mahallemizin bir geleneği idi. Kızlar 7 gün boyunca değişik kıyafetler giyerek hacıdan gelenlerin getirdiklerini gelen misafirlere ikram ederlerdi. 7. günü ise kızlar gelinlik giyerlerdi.

Mahallemizde 1940larda radyonun olduğunu biliyorum. Ancak televizyon, 1970 lerde geldi. Televizyonu ilk alanlardan biride Babam Muhittin Ersop’tu. Televizyon yayını sabah 11.00 de başlar; akşam 09.00 da biterdi. Otomobili ilk alanlardan biri ise Dikencik Çiftliğinin sahiplerinden Hakkı Dikencik’ti.

1960’lar, Günay Dikencik Ailesiyle

Mahalle halkı, genellikle Tahtakale’de, haftanın 3 günü kurulan pazara giderdi. Her sebze ve meyve, mevsiminde alınır; yenirdi. Yemeklerimiz arasında yeşil domates ve kıymadan yapılan Gavata çok meşhurdu. Ayrıca balık otu da pişirilirdi. Tatlılardan Tahinli pidemiz, ekmek kadayıflarımız, Mafiş tatlımız ve Kemal Paşa tatlımız en bilindikleriydi.

O zamanlarda saksısız, çiçeksiz ev yoktu. Evlerin çoğu bahçeli idi. Bahçelerde, çeşit çeşit meyve ağaçları olurdu. Şimdi o günleri, fotoğraflarına bakarak anıyoruz.

 

ESRA ÇOBANOĞLU 03.09.2010

ARAMA YAP