Fahrettin Boztepe ile sözlü tarih görüşmesi

47 yaşındayım ailemizin ticaret ile uğraşması sebebiyle çok meraklı olmama rağmen, ticaret zevkinin ağır basmasıyla orta öğrenimden sonra büyüklerimizin okuma için ısrarlarına aldırmayıp ilgimizi ticarette yoğunlaştırdık. Bizim zamanımızda tatillerde nereden gezip tozacaksın. Hem gezecek yer yok, hem de tatillerde büyüklerimizin yanında çıraklık yapardık. Büyüklerimizde bize sorumluluk yükleyip imtihan etmesi, bizimde o imtihandan başarı ile çıkmamız kafamıza Tüccar olma fikrini yerleştirdi.

Tabiî ki bahsettiğim 1978’li yıllar. Ticaretin en hızlı olduğu zamanlar, paranın var ama harcanacak yerin olmadığı zamanlar, ben yaşım itibari ile böyle görüyorsam 1950’lerde bu çarşıda esnaflık yapan aile büyüklerimiz kim bilir neler yaşamışlardır ticari olarak. Bir büyüğümün anlattığını hiç unutmam “öyle bir ticaret var ki artık at arabalarını bakkal tek başına gönderir, at arabasının içinde bir taşın altında sipariş notunu koyar arabayı yükler arabaya deh der, at arabası bakkaliye,  baharat, kına, çivit yüklü olarak sahibine giderdi” derdi.

Bir yakınımda çimento ticareti yapıyordu. Her gün 10 ton yani 200 çuval çimento satardı. Hem de Çimento fabrikası yokken at arabaları ile… Öyle ticaretler nerde şimdi.

Artık teknoloji de gelişti ülkemizde, internetle e-ticaret sayesinde artık millet malını ayağına istemeye başladı günümüzde. O zamanlar teknoloji nerde, bir telefon yazdırırdık İstanbul’a sabah yazdırdığımızla akşam görüşürdük. Bir telefon hattı 10 tane esnafın işini görüyordu.

Ben 1980-1990 tarihleri arasında Tuz Pazarı Gümüşçeken caddesinde baharat işi yapardım, o zamanlar bizim baharat piyasası orasıydı, ama hayalim hep Cumhuriyet Caddesi’ne inmekti. 1990 tarihinden itibaren buradayım tam 20 yıl, toplam ticarette 32 sene…

90’lı yıllarda da oldukça yoğun diyebileceğim bir ticaret merkeziydi Cumhuriyet Caddesi, eskiden kalma bir nostaljisi vardı, perakendecilikte güzeldi o günlerde, ucuz alma psikolojisi vardı insanlarda, tabi hipermarketler yok, yerleşim bu kadar genişlememişti, nispeten ulaşım ucuz ve adımız “ ÇARŞI ”ydı…

Ramazan ayları bereketli, esnaf Ramazanı bekler, Ramazan için hazırlıklar yapardı üç ay… Bayramlar ha keza. Ben çok iyi hatırlarım bayrama 2 gün kala bir alış veriş başlardı 1 ton leblebi şekeri, 2 ton şeker satardık, yetiştiremezdik mal satmaya, kuyruktu millet.

Doğu-Batı-kuzey-garajları yoktu. Köylüler gelir satar, sattıkları parayı yine esnafa bırakırdı, açıkça söylemek gerekirse bu garaj uygulaması ticaretin katledildiği bir uygulamadır. Şimdi ise sayalı kıyafet giymiş köylüye hasret kaldı Bursa, gerçi artık köyde kalmadı ya, dağ köyleri hariç.

Zaman geçtikçe caddede gıdacılar azalmaya başladı, gıda siteleri açıldı, kiraların pahalı olması sebebiylede toptancılık yapanlar, başka yerlere taşındı, lojistik servisler başladı, büyük marketler açıldı, bakkallar azaldı, böylelikle caddede gıda işi yapan bir elin beş parmağını geçmez oldu.

Ancak, çok rekabete açık bir ortamda ticaret yapıyoruz.  Malum global kriz, özellikle plazaların çok olması marketlerin iğneden ipliğe her şeyi satmasının da caddenin eforunu düşürdüğü diğer gerçeklerden bir tanesi…

Diğer gerçeklerden bir tanesi de, mal sahiplerinin caddeyi eski haliyle mukayese edip aşırı bedelde kira talep etmeleri, buda doğal olarak fiyatlara yansıyor, bir de piyasanın zorluğunu düşündüğümüzde satış yapmak için esnafın fiyatları aşağı çekmesiyle sonuç tekrar hüsran halini alıyor.

Ben burada esnafı da biraz hatalı buluyorum, büyük marketlerden yakınıyorlar. Adamlar işini yapıyor hizmetini veriyor, malını satıyor. Ama esnaf akşam saat 6.00-7.00 dedi mi kapatıyor. Pazar günü kapalı. Birazda esnaf kendi mücadele etmeli marketlerle mücadele için 6.00 da kapama 9.00 da kapa, Pazar günü aç dükkanını. Kişilerin alış veriş yapma zamanı akşamları ve Pazar günü, artık nüfus eskisi gibi değil kalabalık.

Ticaret farklı şey esnaflık farklı, caddeye yeni kuşak kardeşlerimiz geliyor iş yeri açıyor başarılar dilerim. Ancak ticaret olarak iyi olabilirler fakat esnaf olarak maalesef. Tabi ki tenzih etmem gereken babadan esnaflığı öğrenip eğitimle pekiştiren kardeşlerimiz de var.

Biz esnaflığa “müşteri velinimetimizdir” mantığı ile yetiştirildik, babadan öğrendiklerimizle devam ediyoruz esnaflığa, hiçte şikayetçi değiliz. Müşteri sırçadan saray, müşterinin niyeti kadar satıcıda mühim. Müşteriye para değil velinimet olarak bakılmalı saygıda kusur edilmemeli, korunmalı, kollanmalı ama maalesef ben artık böyle bir şey göremiyorum…

Esra Çobanoğlu tarafından 25.02.2010 tarihinde görüşülmüştür.

ARAMA YAP