BURSA ÇARŞISINDA KAPAN

Yrd. Doç. Dr. Sezai Sevim

Anadolu’da İlhanlıların Kösedağ Savaşında galip gelmesinden sonra Selçuklu idaresinde bir dağınıklık ortaya çıktı. İşte bu dönemde kuzey-batı Anadolu’da Ertuğrul Gazi ve yanındaki beyleri, çevrelerindeki istikrarı bozmamak için idareyi kendi inhisarında sürdürmeye başladılar. Söğüt ve Domaniç bölgesinde bağımsız hareketlere yöneldiler. Sonrasında da oğlu Osman Gazi bu faaliyetleri devam ettirdi. Böylece yaşadıkları bölgede bağımsız bir Beylik idaresini ortaya çıkardılar. Yavaş yavaş topraklarını genişlettiler ve Karacahisar, Bilecik, Yarhisar, İnegöl, Yenişehir’i beyliğin topraklarına kattılar. Beylikten Devlete giden süreç böylece yaşanmaya başladı. Değişik bölgelerde yerel tekfur kuvvetleri ve Bizans ordularıyla karşı karşıya geliyorlar ve onları da başarıyla bertaraf edebiliyorlardı. Fetihler öyle hızla devam ediyordu ki kısa sürede kuvvetli bir devlet ortaya çıktı.

Bu fetihler toprak kazanmaya yarıyor ve devlet toprakları genişliyordu, ama devlet demek sadece toprak demek değildi. Osman Gazi ve sonraki Beyler “yaptıklarının kuru cihangirlik kavgası olmadığını” biliyorlar ve bu konuda bilgili ve bilinçli davranıyorlardı. Aynı zamanda fethettikleri bölgelerin insanlarının yaşayışını kolaylaştırıcı ve geliştirici faaliyetler de sürdürüyorlardı. Yeni yollar açıyorlar, çeşmeler, hanlar, kervansaraylar, köprüler, aşevleri, medreseler, camiler ve mescitler, hamamlar, zaviyeler inşa ettiriyorlardı. Hatta bu eserlerin hizmetlerini uzun yıllar sürdürebilmesi için de çok sayıda gelir kaynakları tahsis ediyorlardı. Böylece halkının da memnun olduğu bir devlet yapısı ortaya çıkıyordu.

Bizans’ın hâkimiyetinde olduğu sıralarda İznik’in gölgesinde kalmış ve sadece kaplıcaları dolayısıyla bir tedavi merkezi özelliği ile ön plana çıkabilmiş olan Bursa, Osmanlılarca Osman Gazi’nin başlatıp Orhan Gazi’nin devam ettirdiği kuşatma harekâtı neticesinde 26 Nisan 1326 tarihinde alınabilmiştir. Bu tarihten itibaren şehre Orhan Gazi, Lala Şahin Paşa gibi devletin ileri gelenlerinin hanlar yaptırmaya başladığını görüyoruz. İşte bu manada Sultan I. Murat’da şehrin alış veriş işlerinin düzene girmesinde önemli bir fonksiyon üslenecek olan Kapan Hanını inşa ettirdi. Ardından Sultan Yıldırım Bayezit’de Ulu Cami’yi ve Bedesteni inşa ettirdi Böylelikle Bursa şehri klasik Osmanlı Şehri hüviyetinin üç önemli yapısına kavuşmuş oldu. Bunlar, şehrin merkezî yapısı Ulu Cami, onun tamamlayıcısı Bedesten ve Kapan Hanıdır. Şehrin sur dışında bu ana yapılar etrafında geliştiği ve yayıldığı gerçeği de ortadadır. Bu ana şema, Osmanlıların Balkanlarda geliştirdikleri yeni şehirler için de örnek oluşturmuş görünmektedir. Ardından birçok başka hanların inşa edilmiş olmasıyla da Bursa ülkeler arası bir ticaret merkezi haline gelecektir. Kaynakların haber verdiğine göre 16. yüzyılda Bursa’da 50 civarında han vardır. Bunların içinde günümüzde bilgisine ulaşabildiğimiz han sayısı toplam 37’dir ki; 9 u sağlam ve kullanılır durumda, 28 i ise yıkılmış vaziyettedir.

Osmanlı Şehri dendiğinde ve şehir tipi tarif edilmek istendiğinde, Ulu Cami ve Bedesten’den sonra muhakkak sayılması gerekecek eser olan Kapan Hanı da yıkılanların içindedir.

Bursa’da Çarşı ve Hanlar Bölgesi

Osmanlı Şehirlerinde Kapan Hanları

Kelime sözlüklerde ‘büyük terazi, kantar’ anlamında açıklanmaktadır. Farsça’dan kab-ban (kab tutan, kab ile uğraşan) şekliyle Türkçe’ye, halk telaffuzuna da “kapan” olarak girdiği düşünülmektedir. Mısır’da kantar kullanan kimseye ‘’kabbani’’, alım satım mukavelelerine nezaret eden kurumada ‘’Divanü’l-kabbani’’denirdi.

Arap ve Türk-İslam devletlerinde kullanılan kapan tabiri Osmanlı’larda daha ziyade un kapanı (kapan-ı dakik), bal kapanı, yağ kapanı vb. satılan malın adıyla birlikte kullanılmış, böylece büyük tartı aletinin ismi olmaktan çıkıp günümüz toptancı hallerini veya zahire borsalarına benzeyen yerlerin adı olmuştur. Un, yağ ve baldan başka tahıl, kahve, tütün, ipek, pamuk kumaş ve çeşitli dokumalar üreticiden satın alınarak başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerdeki kapanlara getirilirdi. Buralarda kadı naibinin nezaretinde esnaf temsilcilerinin de hazır bulunmasıyla mallar tartılır, ağırlık, kalite ve çeşidine göre vergi ve narha tabi tutulduktan, fiyatları belirledikten sonra esnaf aracılığıyla tüketiciye arz edilirdi.

Şehirlerdeki çok sayıdaki Kapan hanlarına gelince, her biri tek bir cins ticaret maddesinin toptan satışı ya da dağıtımına hizmet edecek kapalı birer pazaryeri görevi yapan bu çeşit yapılara, Anadolu’da Selçukiler devrinden beri rastlanmaktadır. Ancak “kapan hanları” bütün karakterleriyle Osmanlılar devrinde, özellikle Fatih’ten itibaren ortaya çıkmıştır. Bu bir yandan, devletçe miri toprakların artık vakfa bağlanmaktan esirgenmesi üzerine hayır sahiplerinin inşa ettirdikleri hayır kurumlarına sürekli gelir kaynakları bırakma çabalarından ileri gelmekteyken; diğer yandan da Selçukiler devrinin kervan ticareti yerine Osmanlılar çağında artan tüketici kitlelerinin ortaya çıkardığı alışveriş kalabalığının ihtiyaçlarının çok büyük miktarlarda malın dışarıdan getirilmesini gerektirmeye başlamış olması yatmaktadır. Osmanlı’da 1500’lerde önemli şehirlerin nüfusları artık 5 bin civarında değil 40-50 bin civarına ulaşmış durumdadır.

16. yüzyıla gelindiğinde Osmanlı şehirlerinin pek çoğundaki kapan hanlarının varlığı bilinmektedir: İstanbul Kapanı, Aydın Kapanı, İzmir Kapanı, Malatya Kapanı, Gelibolu Kapanı, Mardin Kapanı, Tire Kapanı, Üsküp Kapanı, Humus Kapanı, Musul Papanı, Gazze Kapanı, Kefalonya Kapanı ve Kıbrıs Kapanı.

Şehirlerin toplayıp dağıtma işlerinin pek canlı hale gelmesi ile önemli maddelerin elden ele devri Pazar hizmetlerini çok artırmıştı. Şehirlerdeki bir tek “kapan hanı” dışarıdan gelen tüm malların gerekli işlemlerini yürütmeye yeterli olmaktan çıkmaya başlamış ve çok büyük miktarlardaki malların tartılması, kalite kontrolünün yapılması, mühürlenmesi, vergilendirilmesi ve satış fiyatının belirlenmesi işlemlerinin yürütülmesi eskisi gibi kısa zamanda yapılamaz olmuş ve malı dışarıdan getiren tüccar uzun süren beklemelerle karşılaşır olmuştu. Bu bekleme külfetinden kurtulmak için malını şehirde bir yerde depolama yollarına yönelmeler başlamış ve bu usuller de bazı başka kaçamak yolları yani kontrol dışı satışların yaşanmasını gündeme getirmişti. Kontrol dışı satışlar birçok sıkıntıyı, şikâyeti ve huzursuzluğu ortaya çıkarınca, çözüm arayışları “kapan hanı”ndaki yığılmayı hafifletecek yeni ihtisas hanları yani “pirinç hanı”, “ipek hanı” gibi fikirler üretilmesinin önünü açmış oldu. Pazarlıkların kapalı yerlerde geçmesi halinde büyük kazanç sağlanacağı düşüncesiyle, ünlü “han içi” alım satım sisteminin bu işlere çok elverişli olması dolayısıyla, yığılmayı artıran bazı malların işlemlerinin yeni bir handa sadece o malın işlemlerinin yürütüleceğine dair resmi izinle önünün açılması, yeni hanların yapımını teşvik etmiş görünmektedir. Bu yolla artık ilgili malın tüm işlemlerinin (tartılması, kalite kontrolünün yapılması, mühürlenmesi, vergilendirilmesi ve fiyatlandırılması) fermanla dışarıda yapılması yasaklanarak o handa yapılması sağlanmış oluyordu.

Osmanlı Devleti genelinde var olduğunu gördüğümüz ve önemli gelir kaynaklarından olan kapanlardaki işlemler önceleri devlet adına emin, naib, kethüda gibi memurlar tarafından yapılırken zamanla ortaya çıkan mali buhranlar yüzünden kapanlar iltizama verilmeye başlanmıştır. Buğday, arpa, pirinç gibi hububat dışında her çeşit yağ, peynir, işkembe, bal vb. içine alan zahire ticaretiyle uğraşanlara ‘’kapan tüccarı’’veya ‘’kapan hacıları’’ denirdi. 18. yüzyıl ortalarında İstanbul’un zahire ihtiyacının yüzde doksanından fazlasını bunlar karşılardı. Yağ ve bal mübâya’asıyla meşgul tacirlerin statüsü hububat tacirlerininkinden farklıydı.

Kapanlara mal ve yiyecek getirme işini üstlenen büyük tüccarlara ve gemi sahiplerine ‘kapan hacıları’ deniyordu. Kapan hacıları, Osmanlı topraklarında veya dış ülkelerden yükledikleri zahire ve emtiayı İstanbul’a getirdiklerinde ilgili kapana boşaltırlar, ‘çardak’ (gümrük) işlemlerini yaptırırlardı. Kapanlardaki fiyatlandırmada genelde kapan hacılarının bildirdikleri alım fiyatı, navlun ve diğer ücretler dikkate alınarak yapılmaktaydı.

Diğer esnaf gibi birbirlerine kefalet sistemiyle bağlanmış olan kapan tacirleri ayrıca devlet tarafından denetlenir, bu kontrol üretim bölgelerinde bile sürdürülürdü. Zira taahhüt edilen malın ilgili şehre sevk edilmeyip daha yüksek fiyatla yollarda satılması bu ürünün karaborsaya düşmesine ve fiyatının aşırı yükselmesine sebep olurdu. Bunun için kapan tüccarı o bölgenin voyvodasına veya ilgili memurlarına mübâya’a miktarını ve fiyatını gösteren bir belge sunmak zorundaydı. Voyvoda veya ilgili memurlarda belgede belirtilen miktarları ve tespit edilen fiyatları İstanbul’a gönderirlerdi. Böylece kapanlara gelen zahire miktarı bu belgelerle karşılaştırılır, bir uyuşmazlık görüldüğü takdirde ilgililer için soruşturma açılırdı. Yağ ve bal kapanı tacirlerinin üretim bölgelerinden mal satın almakla görevli ortaklarının yaşlanması veya ölmesiyle ortaklık bozulurdu. Tacirlerde yeni ortaklık akdi için Divan-ı Hümayun’a başvururlardı.

Kısacası, “kapan hanları”, yahut sadece “kapanlar”, işlek ticaret şehirlerinin alışverişlerinde ve pazar hayatında çok önemli ve karakteristik birer kurum olarak incelikleriyle bilinmedikçe, Osmanlı Türkiye’sinin şehirlerindeki iktisadi hareketliliği bütünü ile kavramak mümkün değildir. Selçuki Türkiye’sinin iktisadi yaşantısında şehir içindeki “kervansaraylar” fonksiyonunu, Osmanlı iktisadi hayatında “kapan hanları” almış görünmektedir.

Bursa Kapan Hanı

Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde yaptırılan çeşme, köprü, cami, medrese, imaret vb. vakıf müesseselerinin masraflarını karşılamak üzere bunların yanlarına hanlar da inşa ettirilmiştir. Orhan Bey zamanında Bursa’daki ticari hayatın yönlendirildiği Emir Hanı ile I. Murad devrinde Ulu Cami’nin batı tarafında tartı işlerinin yapıldığı Kapan Hanı adlı eserlerin bulunduğu bilinmektedir.

Ulu Cami civarında Bursa kapan Hanı

Bursa’daki Kapan Hanı, iki katlı olup 29 dükkânı vardı. Şehirdeki diğer hanlara da örnek olan ortada bir de mescidi vardı. Bursa valisi Reşit Mümtaz Paşa tarafından, Setbaşı Caddesi ile Altıparmak Caddesinin birleştirilmesi için yıktırılmıştır. Açılan yolun altından son zamanlarda açılan geçit inşası sırasında hanın temelleri görülmüştür. Şubat 1614 tarihli bir sicil kaydında “Kabbân Hanı” tabiri açıkça belirtilmiştir. Hanın kalan kısmının da yıkılması sırasında, üst odalarında eskiden kalma kantar ve okkaların bulunduğu ve bunların müzeye teslim edildiği Kazım Baykal tarafından belirtilmektedir.

Buraya şunu da ekleyelim ki, bir han yaptırılamayışı yüzünden, pazarlama biçimindeki alım satımları kapalı yerlerde tekele alınamamış olan maddeler, açık pazarlarda ya da şurda-burda, dağınık bir halde elden ele geçiyordu. Örneğin, Bursa’da, “galle=zahire” pazarlaması için, böyle bir toptan alım satımı tekeline alan bir hanın yapılmadığı sıralarda, zahireciler, “muhtekir” denen kişilerin kendi evlerine, ya da ambarlarına yığdıkları zahireleri, onlardan yüksek bedellerle alarak, dükkânlarını işletmek zorunda kalıyorlardı. Her han bir tür malın kapalı pazaryeri olma görevini fermanla tekeline geçirdiği için, burada toplanıp perakendecilere ve esnafa satılan ticaret maddesi başka yerde pazarlanamaz ve toptan satışı yapılamaz. Hanlar toplayıp dağıtma işini yaptıkları malın adını alırlar; örneğin, satılan şey un ise, o han “un kapanı”dır. Eğer sebze satılıyorsa, “sebze hanı” ya da “sebze kapanı”, “pamuk hanı”, “pirinç hanı”, “ipek hanı” hep bu maddelerin yüklerle gelip toptan satışlarının yapıldığı yerleri anlatırlar.

Bursa’da da Koza Hanı, Pirinç Hanı, Tuz Hanı, İpek Hanı ve Tahıl Hanı gibi adlandırmalar bu gelişmelerin ortaya çıkardığı adlandırmalardır. Bazen Bursa’da Kapan hanlarının han kirası ile kapan icâresini birbirine karıştırılabilmektedir. Çünki, Kapan Hanı işleticiliğinin icâre geliri Bursa’daki Hassa Harc Emini’nin kontrolünde olup Mîrî gelir kaleminde kaydedilmektedir. Hanların her birisinin han kirası ise ayrı ayrı vakıfların geliri olarak vakfedilmiştir ve bu sebeple de ilgili vakfa teslim edilmek gerektir. İlgili kaynaklarda çoğunlukla bahsedilen yüksek bedelli gelirler Kapan işletmeciliğinin icâresidir.

Bursa’da kuruluş devrini ele alarak dikkatli incelediğimiz zaman Kapan Hanı’nın konumunu daha iyi anlamak mümkün olmaktadır. 1326 Nisan’ında şehri teslim alan Orhan Gazi, kendi devrinde genellikle sur içinde imar faaliyeti sürdürülmesini sağlamıştır. Sur dışında sadece kendisi külliye yaptırmıştır. Etrafını özel olarak duvarla çevirtmiştir ki bu duvar sağlam ve hayli yüksek bir duvardır. Çünkü külliyeyi yaptırdığı bölge o sıralar tenha ve tehlikeli bir bölgedir. Sağlamdır ve kapıları bile vardır. Onun için bu duvarlar kale duvarı gibi addedilmiş ve oraya “aşağı hisar” da denmiştir. Bu da o zamanların Bursa’sında sur dışında pek hayat oluşmadığını göstermektedir. Belki surların geniş ve yeterli bir alanı kapsıyor olması buna ihtiyaç duyulmasını da gerektirmemiş olabilir.

Şehrin yerleşiminin kale dışına yayılmadığı dönemlerden bahsettiğimizi unutmayalım. Yani çarşı ve pazar alışverişinin kale içinde yapıldığı sıralarda şehirde satmak niyetiyle Bursa’ya mal getiren insanların, mallarını sur içine sokmadan önce Kapan Hanı’na getirip işlemini yaptırması gerekmekteydi. İşte bu işlemlerin yapılabilmesi için şehre girecek yolun üzerinde ve en uygun yer seçilmeliydi. Demek ki I. Murat da şehre dışarıdan gelecek malların satışa sunulmadan önce kontrol edilmesi gerektiğini dünmüş ve buraya Kapan Hanını inşa ettirmiştir.

Öyle bir han ki dışarıdan gelen mallar burada kontrol edilecek ve hangi şehirden geldiği tespit edilecekti. Malın kaynağı yani hangi şehirden geldiği, isminin verilmesinde ve fiyatının tespitinde çok önemliydi. Bursa İhtisap Kanunnamesindeki her bir madde kontrol edildiğinde bu durumun önemi açıkça görülmektedir. Mesela; kanunnameye göre sadece Bursa Kapan Hanına bakkal esnafı için getirilen malların içinde meyve olarak Akşehir ve Aydın’dan armut, Karaman ve Aydın’dan zerdâli getirilir ve bakkallar buradan malları alarak dükkânlarına götürüp satarlardı. Peynir olarak da Sofya, Midilli, Eşme ve Karaman şehirlerinden peynir getirilir ve işlemleri burada görüldükten sonra bakkalların dükkânlarında satışa sunulabilirdi. İşleme tabi tutulan meyvelerin arasında her bir cinsinin özelliklerine, tadına ve cinsine göre ayrı ayrı işlem gördüğü anlaşılmaktadır. Mesela Bursa’da bu işlem sırasında kayda geçen meyvelerden 15 çeşit armudun, hangi çeşitlerinin satıldığını bile öğrenebilmekteyiz.

Şehrin diğer hanlarına gelen malların geldikleri yöreleri de şöyle sıralayabiliriz; Akşehir armudı, Aydın ili üzümi, Birgi narı, Ulubad üzümi, Güzel Hisar narencisi, Midilli narencisi, Karaburun zeytini, Çerkeş zeytini, Engüri (Ankara) kavunı, Karaman boğasısı, Hamid ili boğasısı. Bu meyve ve sebzelerin pazara girmeden önce yine işlemden geçtiğini belgeler bize aktarıyor. Kontrol edildiği, tartıldığı, fiyatının tespit edildiği, mühürlendiği hatta vergilendirildiğine dair elimizde bilgiler bulunmaktadır.

Ardından ilgili malın tartma işlemleri yapılacaktır. O devirlerde batman, vukıyye ve dirhem ölçekleri kullanılırdı. Ölçüm işinde ağırlığına göre miktarı belirlendikten sonra fiyatı da tespit edilirdi.

Bursa Kapan Hanı, cadde açılışından sonra kalan kısmı

Osmanlı şehir tipinin merkezî yapısının “cami” (Ulu Cami) olduğu her tarihçi ve şehir araştırmacısının kabul ettiği bir gerçektir. Bu bakımdan şehrin en kalabalık yerinin de merkezdeki caminin çevresinde oluşacağı ortadadır. Günde beş vakit ve haftanın cuma günlerinde insanlarının ibadet için camiye gittikleri bilinmektedir.. Hareketliliğin cami çevresinde bu derece yoğun olması satıcıların dükkânlarını da bu bölgede açmak istemelerini gerekli hale getirmiş görünmektedir. Bu hareketlilik şehir tipinin tamamlayıcı ikinci yapısı “bedesten” (Yıldırım Bayezit Bedesteni)in de camiye çok yakın bir yerde inşa edilmesi anlayışını ortaya çıkarmıştır denilebilir. Bedesten Bursa şehrinin ekonomik örgütlenmesinin merkezî yapısı durumunda olmuştur. İşte bu ikinci yapıyı tamamlayan ve şehrin ekonomisini kontrol etmesi dolayısıyla olmazsa olmaz denilebilecek derecede önemli bir diğer yapısı da Kapan Hanıdır.

Bursa Kapan Hanı’ında kiralanan dükkânlarla ilgili belge

Bursa’da şehrin ticari faaliyetlerinin sürdürülmesinde bu kapan hanı çok önemli bir fonksiyona sahipti. Handa gerçekleştirilen işlemlerin bazıları İhtisap Kanunnamesine yansımıştır. II. Bayezid devrinde, Bursa’da şehirdeki ticaretin düzenini sağlayan Muhtesip’in Kapan Hanında bakkal esnafıyla birlikte kuralları nasıl uygulayacaklarına dair açıklamaları ihtiva eden Bursa İhtisap Kanunnamesi’ndeki detay şöyledir;

“Bakkallar ve ehl-i hibreleri ve a’yan-ı şehir meclise ihzar olunub kapanda alınub satılanın narhından sual olunıcak cevap şöyle verdiler ki, sabıkan kanun şöyle idi ki, haftada bir gün muhtesib âdemîsî şehirlüden ba’zı-sika kimesne ile kapana gelüb baldan ve yağdan ve gayrıdan her ne var ise onu onbir üzerine narh verüb sicillita kayd etdirüb narha muhalif kazıyye bulıcak günahına göre hakkından ge¬linürdi. Zâhiren dört beş yıl vardır ki, kanûna ri’ayet olunmayıb her bakkal murad¬ları üzere alub satar. Sebebi yukarıda zikrolunan gibi akçe alub sükût etmekdir dediler. Şimdiki halde her mevsime göre onı onbir üzerine gerü narh ta’yin olun¬dı. İşbu üslûbca ki zikr olınur:

‘Asel-i musaffanın batmanı doksan akçeye olsa vukıyyesi beş buçuk akçe¬ye ola. Ve batmanı seksen akçeye olsa vukıyyesi beş akçeye ola. Yetmişe olsa vukıy¬yesi dört akçeye ola.

Ve revgan-i sadenin batmanı yüz otuz akçeye olıcak vukıyyesi sekiz akçeye ola. Ve batmanı yüz yiğirmi akçeye olsa vukıyyesi yedi akçeye ola. Ve batmanı yüz akçeye olsa vukıyyesi altı buçuğa ola.

Ve şir-revgan yağının batmanı altmış akçeye olsa vukıyyesi dört akçeye ola. Yet¬miş akçeye olsa vukıyyesi dört buçuğa ola. Batmanı elliye olsa vukıyyesi üç buçuğa ola.

Ve kayısı-i Emir Alinin batmanı yetmiş akçeye olsa vukıyyesi dört akçeye ola.

Ve garbi kayısının batmanı elli akçeye olsa vukıyyesi üç buçuk akçeye ola.

Ve kızıl üzümin batmanı on sekiz akçeye olıcak üç yüz elli dirhem bir akçe¬ye ola.

Ve kara üzümin batmanı on dört akçeye olsa dört yüz elli dirhem bir akçeye ola.

Ve beylerce üzüminin batmanı on beş akçeye olsa dört yüz dirhem bir akçeye ola.

Ve şidye üzümünün batmanı on beş akçeye olsa ol dahi dört yüz dirhem akçe¬ye ola.

Ve kuru incirin a’lası üçyüz dirhem bir akçeye ola.

Ve amaskine erüğin batmanı yiğirmi beş akçeye olsa iki yüz elli dirhem bir akçeye ola.

Ve kara arslani erüğin batmanı yiğirmi akçeye olıcak üçyüz dirhem bir akçeye ola.

Ve Akşehir emrudının yanmının batmanı yiğirmi beş akçeye olsa iki yüz elli dirhem bir akçeye ola.

Ve Aydın İli emrudının batmanı on dört akçeye olıcak dört yüz elli dirhem bir akçeye ola.

Karaman zerdalüsının batmanı otuz akçeye olsa ikiyüz elli dirhem bir ak¬çeye ola.

Aydın İli zerdalüsının batmanı yiğirmi beş akçeye olsa iki yüz elli dirhem bir akçeye ola.

Köfterin batmanı yiğirmi sekiz akçeye olsa iki yüz yiğirmi beş dirhem bir akçeye ola.

Ve bestilin batmanı yiğirmi beş akçeye olıcak iki yüz elli dirhem bir ak¬çeye ola.

Ve bademin batmanı altmış akçeye olıcak vukıyyesi dört akçeye ola.

Ve pastanın batmanı altmış akçeye olıcak yüz dirhem bir akçeye ola.

Ve bekmezin batmanı yiğirmi beşe olıcak ikiyüz elli dirhem bir akçeye ola.

Ve koz içinin batmanı kırk üç akçeye olsa vukıyyesi üç akçeye ola.

Ve ağda evvelâ iki yüz dirhem bir akçeye ola. Sonra iki yüz elli dirhem bir ak¬çeye ola.

Ve nişasta ve keş vukıyyesi daima bir akçeye ola.

Ve leblebüyi haricden getüren bir vukıyye elli dirhem bir akçeye satub ehl-i dük¬kan bir vukıyye bir akçeye vire.

Sofya ve Karaman peynirinin kantarı doksan akçeye olıcak yüz elli dirhem bir akçeye ola.

Eşme peynirin narhı iki yüz elli dirhem bir akçeye ola.

Ve Midillü peynirinin narhı iki yüz elli dirhem bir akçeye ola.

Ve lor peynirinin vukıyyesi iki akçeye ola.

Ve teleme peynirinin ibtidası üç yüz dirhem bir akçeye ola, sonra geldü¬ğüne göre ziyade oluna.”

Bursa İhtisab Kanunnamesi

Görüldüğü gibi bu zamana gelinceye kadar şehirde birçok yeni ihtisas kapan hanı inşa ettirilmiş olmasına rağmen, sadece bakkallarına hizmet verir hale geldiği dönemde bile Kapan Hanı çok detaylı işlemlerin ifa edildiği bir mekân olmaya devam etmektedir. Bir başka açıdan bakıldığında da Bursa’da satışa sunulacak emtianın nasıl kontrol edildiğini de anlayabilmek mümkün olmaktadır.

Kapan Hanı, bir yol geçirme hevesine kurban edilmiş ve günümüze gelememiştir. Bursa’daki bakkalların satacakları tüm malların şehre gelişinde kontrolünün yürütüldüğü mekân özelliğini 1855 depremine kadar sürdürdüğü anlaşılan Kapan Hanı, depremde hasar görmüştür. Bu hasarın tamir edilerek giderilmesi ve yine hizmetine devam edebilmesi sağlanması gerekirken, Atatürk Caddesinin Altıparmak Caddesine bağlanabilmesi çalışmaları sırasında yol inşaatında yıktırıldı. Şimdi Osmanlı şehir tipinin çok önemli yapılarından birisi olan Kapan Hanı’ndan bugüne hiçbir şey kalmamıştır. Orada Kapan Hanı olduğunu artık sadece basit bir yeni tabeladan öğrenebilmek mümkündür.

Bursa’da I.Murat’ın inşa ettirdiğini bildiğimiz Kapan Hanı, Bursa’nın Osmanlı şehri karakterinin en önemli üç eserinden biri kabul edilebilir. Kapan Hanı olmaksızın Osmanlı şehrinin ekonomik örgütlenmesini, hareketliliğini, canlılığını, işleyiş biçimini ve şeklini anlayabilmek mümkün olamaz. Bursa şehrinin düzeni ve mimarisi Balkan şehirlerinin oluşmasında örnek kabul edilmiş görünmektedir. Üsküp’teki “Kapan Hanı”nı, “Bedesten”i, Saraybosna’daki “Bursa Bedesteni”ni ancak bu anlayışla ifade edebilmek mümkün olabilir.

BİBLİYOGRAFYA
  • - Akdağ, Mustafa, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, 2 C., Ankara 1999.
  • - Akgündüz, Ahmet, Osmanlı Kanunnameleri, 9 cilt, İstanbul 1996.
  • - Aynural, Salih, “18.Yüzyılın İkinci Yarısında İstanbul Kapan Tüccarları”,TDA., S.80 (1980), s. 207-214.
  • - Aynural, Salih, “Kapan”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, 24, s. 338-339.
  • - Atsız, Nihal, “Kapan”, Türk Ansiklopedisi, XXI, 224.
  • - Ayverdi, E.Hakkı, İstanbul Mimari Çağının Menşei Osmanlı Mimarisinin İlk Devri-I (1230-1402), İstanbul 1966.
  • - Ayverdi, E.Hakkı, Osmanlı Mimarisinde Çelebi ve II. Sultan Murad Devri: 806-855(1403-1451), İstanbul 1972.
  • - Barkan, Ö.Lütfi, Osmanlı İmparatorluğunda Zirai Ekonominin Hukuki ve Mali Esasları: Kanunlar-I, İstanbul 1943.
  • - Barkan, Ö.Lütfi, “Bazı Büyük Şehirlerde Eşya ve Yiyecek Fiyatlarının Tespit ve Teftişi Hususlarını Tanzim Eden Kanunlar”, Tarih Vesikaları, II/7, s. 15-40.
  • - İstanbul Ansiklopedisi, “Kapanlar”, C. 4, İstanbul 1994.
  • - Baykal, Kazım, Bursa ve Anıtları, 3.baskı, Bursa 1993.
  • - Cezar, Yavuz, “Osmanlı Devletinin Mali Kurumlarından Zahire Hazinesi ve 1795(1210) Tarihli Nizamnamesi”, Toplum ve Bilim, S. 6-7 (İstanbul 1978), s. 139.
  • - Ergenç, Özer, XVI Yüzyılın Sonlarında Bursa, Ankara 2006.
  • - Ergin, Osman Nuri, İstanbul Şehreminleri, İstanbul 1927.
  • - Gabriel, A., Une Capitale Turque Brousse Bursa-I, Paris 1958.
  • - Güçer, Lütfi, “XVIII. Yüzyıl Ortalarında İstanbul’un İaşesi İçin Lüzumlu Hububatın Temini Meselesi”, İktisat Fakültesi Mecmuası., XI/1-4 (1949-50), s. 410.
  • - Kepecioğlu, Kamil, Bursa Hanları, Bursa 1935.
  • - Kepecioğlu, Kamil, Bursa Kütüğü, I-IV, BYEBEK, Genel Kit., nu. 4519-4522.
  • - Kuban, Doğan, “Anadolu-Türk Şehri, Tarihî Gelişmesi, Sosyal ve Fiziksel Özellikleri Üzerine Bazı Gelişmeler”, Vakıflar Dergisi, VII, Ankara 1968.
  • - Kütükoğlu, Mübahat S.,Osmanlılarda Narh Müessesesi ve 1640 Tarihli Narh Defteri, İstanbul 1983.
  • - Pakalın, M. Zeki, “Kapan”, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C.II, 164-166.
  • - Sevim, Sezai, “Bursa’nın Yitik Hanları ve Kapan Han”, Bursa’da Yaşam, Temmuz 2009, s. 26-33.
  • - Wiedemann, E., “Kapan”, İslâm Ansiklopedisi, IV, 198.
ARAMA YAP