1948 Bulgaristan Kırcaali doğumluyum. 1950 yılında önce Balıkesir’e geldik. 1954-1955 yıllarında da akrabalarımız olduğu için Bursa’ya yerleştik. Bizim bütün sülalemiz deri işiyle uğraşırdı. Bulgaristan’dan gelirken babama soyadı olarak ne istiyorsun diye sormuşlar. Sonra ne iş yapıyorsun dediklerinde, O da çarıkçılık, dericilik, saraçlık demiş ve soyadımızı Çarıkçı diye yazmışlar. Bursa’ya ilk geldiğimiz 1955 senelerinde Köylü Pazarı’nda babamla birlikte nane, maydanoz sattık. Şu andaki Sazcılar Kahvesi’nin 4 dükkan yanındaydı sergimiz. Hal, Demirtaş Sanat Okulu’nun oradaydı. Satacağımız malları oradan alırdık. Daha sonra Yıldırım, Namazgah, Muradiye pazarlarında da sergi açmaya başladık.
7 yaşındaydım, bir gün babama bana 2,5 lira ver dedim. Babam bana 2,5 lirayı verdi, hale gittim maydanoz ve nane aldım. Onları sattım, 185 kuruş para kazandım. O zamanlar 2,5 lira çok paraydı. 3. sınıfta biraz irileştim, limon satmaya başladım. 3 sene limon sattım. Limon daha çok para kazandırıyordu.
Babam, 1962 senesinde Fevzi Çakmak Caddesi Durakardı Sokak’ta saraçlık, çarıkçılık yapmaya başladı. Bizim aralıkta 6 tane saraç vardı. İsmail ve Efrail abi hatırladıklarım.
İlk yıllarda eşek yuları, sığır yuları, Çerkez gemleri yaparlardı. Bende 1973 senesine kadar oradaydım. Daha sonra Amerika’ya gittim.1988’de babam rahmetli oldu. 26 sene orada saraçlık yapmıştı. Babam ölünce dükkanı kapatmadık. Kerim ağabeyim mesleği devam ettirdi. 2006 yılına kadar dükkanı açık tuttuk. Babam sağken de dükkanı bazen komşular açar, kapatırdı. Kerim ağabeyim gençten birisi çarıkçılık mesleğini öğrensin istedi ama hiç kimse öğrenmedi. Dükkanı üç ay boş tuttuk. Sonra saraç bir çocuğa verdik. Rahmetlilerle birlikte çarıkçılık mesleği de bitti. En son çarıkçı ağabeyim Kerim Çarıkçı idi. Kendisi de 2007 yılında vefat etti.
İki çeşit çarık vardı. Şaplı çarık ve çiğ çarık. Şaplı çarık yaparken, derinin üzerindeki tüyler şapla çıkarılır. Derinin rengi beyazdır, kurumadan işlenir. Çiğ çarık yaparken de deri hayvanın sırtından çıktığı gibi kurutulur. 16 cm eninde, ayak boyuna göre kesilir. Bunu köylü kendisi yapar. Çarık sıhhidir. Giyen romatizma falan olmaz.
Eski Bursa’ya dair hatırladıklarım; postane ile İş Bankası’nın arasında kuru fasulyeci Adem Baba vardı. Bir tabak yedin mi, ikinci tabağı vermezdi. Dışarıda aç bekleyenler var derdi. Dükkanının önü kuyruk olurdu. İvaz Paşa Çarşısı’nın orada aşçı Akif Usta vardı. Çok lezzetli yemek yapardı. Kapalıçarşı esnafı saat 15.00’ten sonra, O’nun hoş sohbetine gelirler, hem fasulye ayıklarlar, patlıcan soyarlar, hem de sohbet ederlerdi. Akif Usta çok ilginç birisiydi. Lokantasına gittiğinde kuru fasulye istersin patlıcan verir, patlıcan istersin kuru fasulye verirdi. Tabi bunu, şakası geçen dost tanıdıklarına yapardı.
Çarşıya bir çocuk çırak gelince ustası onu her açıdan yetiştirirdi. En başta camiye gönderir duaları öğretirdi. Doğruluk, dürüstlük aşılardı. Dükkanını teslim ederdi. Çırak kalfa olduğunda, kalfalık mevlidi olurdu. Dükkan açacağı zaman ustası yardım ederdi. Hatta çoğu zaman kızıyla evlendirirdi. Bütün bunlar için gelen çırağın dürüst olması yeterliydi.
Eskiden bırakın kılık kıyafeti insanların şapkasında bile yama vardı. Bu fakirliğin işaretiydi. Ancak insanlar çok temiz, çok dürüsttü.
Sibel Gök tarafından 16 Nisan 2010 tarihinde görüşülmüştür.