Ayhan Sayın ile sözlü tarih görüşmesi

1929, Gelibolu doğumluyum. Bursa’ya deniz astsubayı olarak geldim ve eşimle tanıştım. 1957 yılında evlendim. Evlendikten sonra görevli olarak Kanada’ya gittim. Kanada’dan döndükten sonra da askerlikten istifa ettim. Bursa’ya yerleşmek üzereyken Turgutlu İtfaiye Amirliği’nden teklif geldi ve Turgutlu’ya gittim. Orada da bir müddet çalıştıktan sonra tekrar Bursa’ya döndüm. Ben altı bakanlıkta görev yaptım. İlk mesleğim öğretmen vekilliğiydi; Çanakkale’de yaptım. En son 1971 yılında Merinos’tan emekli oldum. Biraz erken emekli oldum çünkü birçok mücadeleler verdim ve en sonunda emekli olmaya karar verdim.

1940 yılında Karamazak’a yerleşen Ahmet Topçugil ile eşi Menevşe ve çocukları Hüseyin, Faruk, Fikriye, Rukiye, Sabire, Nuriye (Sayın)

Şuanda evimizin bulunduğu araziyi eşimin babası Ahmet Topçugil almış. Kendileri 1940 yılında Erzurum’dan Yıldırım semtine gelmişler. O yıllarda Yıldırım Gürcü köyüymüş. Kayınpederim orada büyük bir ev almış ve hayvan bakmış. Daha sonra orasını satmış, Maksem’de bir ev almış. Yörük Dede’nin teşvikiyle de bu araziyi almış. Arazi 850 metrekare dereye sıfır konumda bir yerdi. Kendilerine ve oğluna birer ev yaptırmıştı. Aşağıdan yukarıya geçit yoktu. Patika yolumuz arka taraftaydı. Evimize eşekle odun getiriyorduk. Geceleri hiç kimse evinde yalnız kalmak istemezdi. Hanımlar asla akşamları evden yalnız çıkamazlardı. Herkes de bir korku vardı. Buralar tekin yerler değildi. Emirsultan’a giden yol tam bir esrarkeş yatağıydı. Solda mezarlığın oradan aşağı inerken her türlü kötü şeyler mevcuttu. Bu olumsuzluklar 1987 yılından sonra evlerin artmasıyla azaldı ve yok oldu.

Ayhan Sayın ve İhsan Mat Millet Gazetesinde, 1960’lı yıllar

1986 yılında bu mahalle genel planlamaya girdi. O zaman Mustafa Eroğlu başkandı. Teknik başkan yardımcılığında da Ali Kıran vardı. Ali Kıran ve ekibi burayı hallaç pamuğu gibi attılar. Dere kapatma diye bir şey vardı ona mani olduk. Çünkü sirkülasyon olmuyordu. Fazla yağmur yağdığı zaman sular karşı araziden geçerek yola dökülüyordu. Sular işletmesi müdürü Selçuk Özer Bey’di. Mahallenin su sorunu vardı ve çözülemiyordu. Selçuk Bey bu konuda bana çok yardımcı oldu. Velhasıl çok koşturduk. Burada arsasını müteahhitte ilk veren bendim. Arazimi çok ucuza verdim çünkü mahallenin gelişmesi lazımdı. Karşı sıradaki arazi komple Yörük diye birine aitti. Uludağ eteğinde de bir kulübesi vardı, arada sırada da oraya giderdi, kestane ağaçları vardı.
Derenin orada yol yoktu. Dere kenarında küçük küçük evler vardı. İlk önce biz müteahhitte verdik. Sonra arkamızdaki komşular verdi. Yukarıda bir fabrika vardı onlar müteahhitte verdiler. Karşımızdaki Yörükler arsalarını müteahhitte verdiler derken burası bu şeklini aldı. Mahallenin bu haliyle eski hali arasında çok büyük farklar var. Evimizin temellerini dinamitle açtılar. Zeminimiz kayaydı, çok sağlamdı. Tam yirmi beş yıl oldu apartmanımız yapılalı.
Mahallenin bu hale gelmesi için çok uğraştım. Başkandan bir şey istediğim zaman meşgul etmemek için yazılı veriyordum. “Başkanım bunu okur musunuz?” diyordum. O zaman İmar Bakanlığı’ndan buraya 500.000 Lira tahsisat verdiler. Yeni kalkınacak bir yerdi. Koltuğumun altında dosyayla her tarafa gidiyor, ikaz ediyordum; “Bunları mutlaka yapmanız gerekiyor” diyordum.

Teferrüç’ün Uludağ’a bakan eteklerine 2600 fidan dikildi ve ilkokul çocukları dahi kendi harçlıklarından 5-10 kuruş para vererek fidan aldılar. Uludağ eteklerinin yeşillenmesi için oraya çam fidanları diktirdik. Işıklar Askeri Lisesi de kendi okullarının üst kısımlarını ağaçlandırdılar.
Eski evimizin bahçesini kendimiz belliyorduk. Bahçemizde çilek çok vardı. Kalkar kalkmaz gözümüzü çileklerle açıyorduk. Deremiz çok temiz akıyordu. Çocuklar kenarında oyun oynayıp, taş topluyordu. Yolun geçebilmesi için derenin kenarındaki arazimizi belediyeye terk ettik. Şu anki evlerimizin olduğu yerlere de imar çıktı ve evlerimiz yapıldı.
Artık Bursa çok güzel, yaşanacak bir şehir oldu; yaşanmayacak şehir değil. Eskiden burada kabadayılar vardı; Pamuk Niyaziler. Burada birbirlerini öldürüyorlardı. Kumar, içki, bütün olumsuzluklar onların elindeydi. Artık bunlar bitti. Ama olumsuz tek yönü var oda yeşilliği öldürdüler. Merinos’un, İpekiş’in oralar sebze bahçeleriydi. Orada da bir dere akardı. Sebzelerimizi, gider oradan alırdık.
İncisigüzeller Sokak’ta bir eski ev, bir de yeni yapılmış, sadece tuğlaları gözüken bir ev vardı. O yarım evi tamamladılar ve oraya ilk o evin sahipleri taşındılar. İncisigüzeller’in karşı tarafında anneleri vefat etmiş, babalarıyla birlikte oturan üç kız kardeş vardı. İncisigüzeller’den yukarı çıkarken sol tarafta Deli Bahçe denilen yerde akli dengesi yerinde olmayan biri annesiyle yaşıyordu. Onlar dışında orada hiç bina yoktu. Daha da yukarıda orta yerde, eski bir evde soğan satıcısı yaşardı. Daha da yukarıda bir tane sarı bir apartman yapıldı. O apartmana Sarı Kanaryalar derdik. Onun da üstünde Kurşun Kaçar’ın fabrikası vardı. Kurşun Kaçar’ın ilerisinde yine bir dokuma fabrikası vardı. Müşteri talebine göre dokuma yapardı. Rahmetli Yusuf Amca’nın çocuklarının fabrikasıydı. Benden sonra onlar yerlerini müteahhitte verdiler. Hem kendi yerlerini, hem de benimle müşterek olan yerlerini. Şimdi 48 tane daire yapıldı orada. Bir de yokuştu orası, terk ettikleri araziyi çocuk parkı yaptılar.
Can Sokak muhtarlığın olduğu sokaktır. Can Sokak’ın başında hurda, battal bir ev vardı. Onun yerine Çamlıbel Apartmanı yapıldı. Yapılan ilk apartman da Çamlıbel Apartmanı’ydı.
Karşımızda kırık çıkık işlerine bakan Mintaha Hanım otururdu. Yalnız başına bir hanımdı. Onu hiç sahipsiz bırakmazdık. İncisigüzel Sokak’ta üç kızıyla oturan Mehmet Usta çorap dokurdu. Çok iyi bir insandı. Biz evlendikten sonra ilk evimizi yaptığımız da suyumuz ve elektriğimiz yoktu. Mehmet Usta bize hem su, hem de elektrik verdi. Çok iyi insanlardı. Onlarda orada kulübe gibi bir yerde oturuyorlardı. Evlerinin arkası boştu. Onun bitişiği de işte dediğimiz Kurşun Kaçar’ın fabrikasıydı. Aynı zamanda komşumuz Ramazan Usta vardı. Kendisi sabah erkenden kalkar işe giden işçilere börek satardı. Ona da kayınpederim arsa vermişti. Ölünceye kadar kayınpederime dua etti.

Sayın Ailesinin Karıncadere kenarındaki eski evleri, 1980’li yıllar

Düğünler evlerin bahçesinde davullu zurnalı olurdu. Eskiden salon alışkanlığı yoktu. Kınalar sokak aralarına perde çekilerek yapılırdı. Eskiden insanlar kanaatkârdı. Şimdi borca giriyorlar, kredi çekiyorlar düğün solanları tutuyorlar. İnsanlar gösteriş düşkünü oldular. Önceden böyle bir şey yoktu. Herkes imkânları ölçüsünde yaşardı. Daha çoğunda kimsenin gözü olmazdı, içinde bulunduğu duruma kanaat ederdi. Biz bahçeye iki göz oda yaptık ve o evde mutluyduk. Çoğunda gözümüz yoktu. O yok, bu yok diye düşünmüyorduk. Evimize dutlu ev derlerdi. Çok güzel dut ağacımız vardı. Güzel günlerimiz oldu, şu günümüzde kötü geçti diye hiç düşünmedik. Çok şükür…
Sibel Gök tarafından 13 Mayıs 2015 tarihinde görüşülmüştür.

ARAMA YAP