Arif Demir ile sözlü tarih görüşmesi

61 yaşındayım. Aslen İnegöl doğumluyum. 1960’lı yılların başından beri Bursa’dayım. 1962-1963 yıllarında çırak olarak diş teknisyeninin yanında çalışmaya başladım. Askere gidene kadar orada çalıştım. Askerden döndükten sonra da 1971 yılında Tahtakale’de kendi iş yerimi açtım. 1971 yılından bu güne kadar da Tahtakale’deyim. Tahtakale Bursa’nın çok eski ve tarihi bir yeridir. Tahtakale’nin eski halini anlatmak çok zor. Tahtakale’nin eski güzellikleri, eski komşulukları artık yok. Buradaki eski ticaret, eski komşuluk bambaşkaydı. Kimse kimseyi üzmez; bir sıkıntısı olanın derdine derman aranırdı.

1964 yılı Arif Demir ve Kardeşi Emin Demir

Tahtakele’de ki ilk işyerim şimdiki yerimin 30 metre ilerisiydi. Daha sonra şu an karşımızda olan Hacı Sevinç Camisi’nin yanındaki Tayfun ve Rıza Polatgiller’in üst katında devam ettim. 1978 yılından beride kendi yerim olan Akarsu İş Hanı’ndayım.
Eski komşularımdan Hacı Fırıncı Musa Ulusdoyuran, bakkal Rıza, terzi Tahir Arıkan, aşçı Emin, berber Muhsin, saatçi Hikmet, bayi Mustafa Özyayla, helvacı Turan, diş hekimi Işık Güven’i sayabilirim. Şimdi bu komşulardan birkaç aile kaldı. Bunlardan bir tanesi biziz. Terzi Tahir’in çocukları, bayi Mustafa’nın çocukları şu anda hala burada ticarete devam ediyorlar.

1968 – Setbaşı Mavi Köşe

Tahtakale bereketli bir yerdir. Eskiden burada aşçı dükkânları çok olduğu için gariplerde çok gelirdi. Buralarda pek çok han vardı. Garipler bu hanlarda kalırdı. Aşçılar onları aç bırakmaz, mutlaka karınlarını doyururlardı. Bekçide onlara sahip çıkar, buradaki hanlarda yatırırdı. Hiçbir tanesi aç ve açıkta kalmazdı. Bunlar Tahtakale’nin bereketiydi. Ama şimdi bunlar kayboldu.
Ramazanlarda esnaf bilhassa bütün gariplerden tutun herkese yemekler verirdi. Ramazanlarda, bayramlarda bu gariplerin bütün ihtiyaçları karşılanırdı. Kurbanı olmayana kurbanı alınırdı. Kesemeyenlere, kendisi yemeden bayramın ilk günü etleri götürülürdü. Düğün yapacaklara yardım edilirdi.
Büyüklerimiz sabah geç gelenlere takılırdı. “Saat kaç oldu? Hayırdır erkencisin?” diyerek bizi utandırırlardı. Çırak ve usta arasındaki ilişki baba evlat arasındaki ilişkiden çok daha ileriydi. Bugün kendi ustamı gördüm. Zorla elini öptüm. Hala onu gördüğüm zaman çok heyecanlanırım. Ustamızın karşısında ayak ayaküstünde oturmak, sigara içmek asla yoktu. Evine gittiğim zamanda hala iki dizimin üzerinde otururum. Oda bana karşı öyleydi. Benim yanımda asla bacağını bile uzatmazdı.
Benim kalfalığım Maviköşe’de geçti. Bazen o abilerim beni ziyarete geliyorlar; o yıllarda bu esnaflarla olan diyaloğumuzu anlattığımızda gözlerimiz doluyor. O dönemki güven, itimat şu anda yok. Eskiden sevgi, saygı, yardımlaşma sonsuzdu. Ustam çocuklarına aldığı elbise, ayakkabıdan mutlaka bana da alırdı. Borcumu sorduğum zaman beni dövmeye kalkardı. Bu sadece bana yapılan bir şey değildi. Etraftaki fakir fukaraya da aynı şeyi yaparlardı. Maviköşe’nin orada, şimdiki Setbaşı’nda ki İş Bankası’nın olduğu yerde Osman Niyazi Apartmanı’nda kalfalık yaptım. Orada birçok doktor vardı. Bunlar; Saadettin Yücel, Recai Ergün, Osman Savcı, Ali İhsan Çetik, Mehmet Ali Paşa (Büyükçakmak)’tı. O zamanlar sigorta falan yoktu. Gelen fakir hastalardan para alınmadığı gibi onlara bir de ilaç verilirdi. Bu ilaç tanıtımı yapan kişilerden ilaçları alırlar; bu hastalara verirlerdi. Şimdi her şey maddiyata dayandı.

1974 – Arif Demir Kalfası Hayrettin ve Arkadaşı ile Tahtakale’de

Gençliğimizde Setbaşı’ndan Postane’ ye yürüyüşler yapardık. Bu yürüyüşlerde karşılaştığımız yüz kişiden doksan sekizi tanıdık olurdu. Şimdi bin kişi görüyorum; ancak bir veya iki tanesini tanıyorum. Bursa çok büyüdü. O yüzden eskiden alıştığımız birlik kalmadı. İnsanlar artık eskisi gibi birbirine güvenmiyor. Eskiden kötülük yapan insanların kendilerini tekrar kabullendirmeleri çok zor olurdu. Şimdi böyle değil. İnsanların değer yargıları da değişti.

Arif Demir ve Kalfası Ayet Seymenler

1971 yılında Tahtakale’ye geldiğimde Aralık Han, Çağlayan Han gibi en azından 5 han ayaktaydı. 1980 yılından sonra betonlaşma başladı. Dağ köylerinden gelen köylüler Perşembe, Cumartesi, Pazar günü burada pazar kurarlardı. Sepetlerle getirdikleri taze sebze ve meyvelerini satarlardı. Boşalan sepetlerini, çuvallarını bize emanet ederler; alışverişe giderlerdi. Biz onların eşyalarından kendi iş yerimize giremezdik. Bugünlerde de azda olsa hala gelen köylüler var.
Tahtakale inşallah daha güzel olacak. Eski sağlığına ve güzelliğine kavuşacak.

Sibel Gök – Işık Demir tarafından 02.12.2010 tarihinde yapılan görüşme kaydıdır.

 

ARAMA YAP