1941 yılında İnegöl’ün Sülüklügöl köyünde dünyaya geldim.
1965 yılında Piremir Camii’nde müezzin olarak göreve başladım ve yine aynı camide 1994 yılında da emekli oldum. Cami Vakıflar tarafından yeni restore edilmişti. Cami imamı Cafer Küçük’tü. Cami tarihi bir cami olunca bir de müezzin atamak istemişler. Bizi bir imtihana soktular ve imtihanı kazanınca da camiye müezzin olarak atadılar. O zamanlar caminin önündeki cadde yeni açılmıştı. Ben oradayken sokak lambaları takıldı. Cemaati de tabi biraz azdı ama zamanla mahalleye yerleşenlerin sayısı arttıkça cami cemaatinin sayısı da arttı. Benim ilk göreve başladığım zamanlarda o civarda sadece Piremir Camii vardı; şimdi ise o civarda on tane kadar cami var. Düğünlerde insanların dini vecibelerine yardımcı oluyorduk. Nikâh kıyma, gelin alma, gelin çıkarma vs. gibi dini konularda biz gidiyorduk. Epey bir yoğunduk o zamanlar. Kur’an’ı öğrenmek isteyen çocuklar genelde yaz tatillerinde camiye gelirlerdi; onlara Kur’an öğretirdik.
Piremir Sultan Hazretleri, Peygamber Efendimiz Hazretlerinin torunlarından, Emir Sultan Hazretlerinin ise yeğenidir. Millet daha çok oraya ziyarete gelirdi. Biz de onlara yardımcı olurduk. Yanlış bir şeyler yaptıklarında onları uyarırdık. Bazen yanlış şeyler oluyordu. Gelen ziyaretçilere ılımlı davranmaya çalıştık. Camiyi daha çok sevdirmeye, birkaç hak kelam söylemeye çalıştık. Adak adayacaksanız ya farza, ya vacibe dayanacak dedik. Kimisi iplik açıyordu, kimisi türbenin duvarına taş yapıştırıyordu, kimisi şeker dağıtıyordu, kimisi de tavuk kesiyordu. Adak farzla ya da vaciple olur. Ya namaz kılarsın, ya oruç tutarsın, ya kurban kesersin. Bunun dışındakilerin yanlış olduğunu anlatmaya çalıştık. Bir isteğiniz varsa Allah’tan isteyin dedik.
Musababa Mahallesi dediğimiz bölge bizim geldiğimiz yıllarda tütün tarlasıydı. Tütün yanında başka sebzelerde ekilirdi. Okul Sokak’ın altında 1971 yılında bir ev yaptık. Okul Sokak’ın üstü Piremir, alt tarafı ise Musababa Mahallesi’ne bağlandı. O yıllardaki ilk komşularım Şaban Kılıçoğlu (belediyede çalışıyordu) ve Piremir Camisi’nin imamı Cafer Küçük’tü. Üçüncü olarak da ben ev yapmıştım. Başka ev yoktu. Sonradan yavaş yavaş etrafımıza komşular gelmeye başladı.
Musababa Camisi’nin sadece temelleri ve minaresi ile bazı duvarlar vardı. 1975’lerden sonra cami restore edildi. Bir de hamam vardı. Orası da metruk bir haldeydi. Zamanla Musababa Camisi’nin yanında berber, kasap, bakkal dükkânları açılmaya başlandı. Orası mahallenin merkezi haline geldi. Biz genelde yukarıda, Piremir Mahallesi’ndeki Şaban Bakkal’dan alışveriş yapıyorduk. Teleferik Camisi’ni geçince virajı dönerken tam karşıda Hüseyin Bakkal vardı. Genelde de oradan alışveriş yapardık. Bizim evin civarında birkaç tane bakkal açıldı ama küçük bakkallardı ve uzun süre çalıştıramadılar, olmadı. Emekli öğretmen Nihat Karadeniz diye bir komşumuz bir bakkal dükkânı açtı ama kısa sürede kapattı.
Işıklar Askeri Lisesi’nden Piremir Camii’ne giderken sağda bir çeşme vardır. O suya Asa Suyu denirdi. İstanbul’dan gelenler oradan şişelerle su götürürlerdi. O sudan aşağısı kestanelikti. Hıdrellezde hanımlar o kestaneliğe gelir piknik yaparlar, sonra da camide mevlit okuturlardı. Zamanla o kestaneliklere evler yapıldı. Zannedersem 1989 yılında Piremir’den ayrıldı ve orası Musababa Mahallesi olarak ayrı bir mahalle haline geldi. Bizde sokağın alt tarafında kaldığımız için Musababa Mahallesi’ne katılmış olduk.
Mahalle sakinleri genelde Erzurumlu, Kırcaali’den gelen muhacirler, Artvinliler, Karslılar, Sivaslılardan oluşmakta. Komşularım öğretmen, küçük esnaf, inşaat ustası, Almancı ve kamuda çalışan insanlardı.
Ben daha çok Piremir Sultan Hazretleri hakkında bilgi sahibiyim. Musa Baba Hazretleri ile pek bir ilgim yok ama Piremir Sultan Hazretleri’nden daha evvel Bursa’ya geldiğini biliyorum. Piremir Sultan Hazretleri 900 hicri yılında Bursa’ya gelmiş ve o tarihten beri orası bir mahalleymiş. Ancak Musa Baba Mahallesi için aynı şey geçerli değil.
Mahallemizde Türkiye’nin çeşitli şehirlerden gelen insanlar yaşardı ancak komşular arasında hiç kültür çatışması yaşanmadı. Herkes birbirini sever ve sayardı. Komşuluklar güzeldi.
Bizden önce camide görev yapan Çerkez Hoca diye birisi vardı. O anlatmıştı. Yunan işgali sırasında Yunanlı askerler Piremir Sultan Hazretlerinin türbesinin etrafında karargâh kurmuşlar. Oradan işe giden birisi bakmış ki Yunanlılar türbenin etrafında karargâh kurmuş. O anda içinden, “Biz Piremir Sultan Hazretlerini evliya biliyorduk. Bu kâfirler nasıl oluyor da gelip onun etrafında karargâh kurabiliyor?” diye geçirmiş. O anda rivayete göre içinden ilham şeklinde bir sesin geldiğini duymuş. O ses şöyle demiş: “Düşmanlarla savaşmak ölülerin görevi değil, dirilerin görevi”. Bu adam akşam işten dönerken bir bakıyor ne karargâh kalmış, ne de Yunan askeri. Piremir Sultan Hazretleri hakkında buna benzer birçok menkıbe vardır.