1935, Maçka-Trabzon doğumluyum. 1942 yılında Bursa’ya geldik ve Emirsultan Mahallesi’nde Memiş Sokak’a yerleştik. Daha sonra babam Askeri Lise’nin altında 7-8 dönüm bir yer aldı. Emirsultan Cami’nin altında mezarlık yoktu oradan bir arazi aldı, daha sonra da Beşyol Ağzı’ndan bir yer aldı. Babam imamdı. 15 sene Setbaşı’ndaki camide imamlık yaptı, daha sonra Ulucami’de ve Davutkadı’da ki camide toplam 35 sene imamlık yaptı ve emekli oldu. İsmi Hüseyin Hüsnü Çekiç’tir. Kendisi Hatip Hoca olarak bilinirdi. Her evde mutlaka üç-beş hayvan vardı. Yıldırım’dan gelen çoban o bölgenin hayvanını toplar, Piremir’e kadar götürür, dağda otlatır, akşam olunca da geri getirirlerdi. Piremir’e gelince hayvanlar dağılır, her hayvan evini bulurdu. Bizimde ineklerimiz vardı. Beşyol Ağzı’nda ev yaptık. Mahallemiz kalabalıktı hayvanlarımız sığmaz oldu. O zaman gelir yoktu. Babam 5 Lira aylık alıyordu. O zamanlar diyanet yoktu. Babamların aldığı paraya hademeyi hayrat denirdi. Bir ay alır, ikinci ay para temin edilemedi mi maaş ödenmezdi. Alman Harbi zamanıydı. Para temin edilemediği zamanlarda Resulzade takviye eder, maaşlar ödenirdi.
Musababa hamamının yan tarafındaki arazimize de yazlık bir ev yapmıştık. İki katlı altı hayvan barınağı, üstü evdi. Orada yazın durur, hayvanlarımıza bakardık; kışın da tekrar Beşyol Ağzı’ndaki eve gelirdik. Emirsultan’daki evimizi de kiraya vermiştik. Daha sonra belediye cüzi bir paraya Emirsultan’daki evi istimlak etti. Nüfusumuz da kalabalıktı, o hayvanlarla geçinirdik. Rahmetli annem hayvanları sağar, komşular da gelir süt alırdı. Çocukluğumuz öyle geçti.
Beşyol Ağzı eskiden Emirsultan’a bağlıydı. Bir yol Musababa’ya, bir yol Askeri Lise’ye, bir yol Emirsultan tarafında Kaba Sokak’a, bir yol Zeyniler’e iner ve bir yol da Şible’ye doğru gider. Beş tane yol vardı ve oralar yerleşim alanıydı. Musababa’da daha çok Medrese Sokak’ta yerleşim vardı. Onlar da Mübadele döneminde gelen Bulgaristan göçmenleriydi. Onların gelişiyle mahallede üzüm bağları ve tütün tarlaları oluşmuş. Gelen muhacirlerin bir kısmı tütün, bir kısmı da üzüm yetiştirirdi. 45 sene öncesine kadar sokaklarda tütün aynaları vardı. Tütünler tahta bir askıya asılarak kurutulurdu. Musababa’nın alt tarafıyla Piremir’e yakın olan kısım arasındaki kültür ve insani ilişkiler daha farklıdır. Yukarıda komşular birbirini pek tanımazlar ama alt tarafta oturan mahalleli birbirini daha iyi tanırlar. Çünkü mahalle yukarıya doğru büyüdü ve orada oturan insanlar mahalleye daha sonra yerleştiler. Musababa, Emirsultan, Piremir mahalleleri Anadolu erenlerinin buluştuğu bir yerdir.
Beşyol Ağzı’ndan o tarafa hiç ev yoktu. Sadece bizim yazlık evimiz vardı. Musababa’daki meydanda korucuların barınağı vardı. Bütün Bursa’nın korucuları oradaydı. Şu anda restore edilen medresenin bulunduğu yerdeydi. Sabahleyin orada 8-10 korucu toplanır, oradan onların başı korucuları sağa sola taksim ederdi. Beşyol Ağzı’ndan o tarafa geçmek yasaktı. Yeri olmayan o tarafa geçemezdi. Her taraf bağ bahçeydi, zarar vermesinler diye o tarafa kimseyi salmazlardı.
Beşyol Ağzı’nda minibüslerin çıktığı meydanda dağdan gelen bir su vardı. Orada patika gibi bir yol vardı; o yolun altında da güzel, eski bir kemerli köprü vardı. O kemeri 30-35 sene önce buldozerle düzlediler. Dağyolu Caddesi’nden Musababa’ya dönerken ki köşedeydi bu kemer. Şimdiki bizim eve bitişikti. Musababa Medresesinin (şimdi Hançerli Medresesi diye restore ediliyor) hemen önündeydi. Çok güzel, tarihi bir kemerdi, zayi etmeyebilirlerdi. O bölgede eski Müslüman ve Hıristiyan mezarları da vardı. Mahallede geçmişte yerleşim olmadığı söylenir. Bunun nedeni de mahallede eski mezarlık olmamasıdır. Ancak mahallede yollar kazılırken birbirine yakın birçok Müslüman ve Hıristiyan mezarları çıktı. Binalar yapılırken de bu mezarların çıktığına şahit olduk. Genellikle Musababa Camii ile medrese arasında, yolun kuzey bölümünde mezar çıktı. Karşı tarafı zaten mezarlıktı. Geçmişte mezarlık olmadığı söyleniyordu. Daha doğrusu sadece orada hizmet etmiş meşayihten altı tane mezar dışında defin yapılmadığı söyleniyordu ama biz bir sürü mezar gördük. Mezar taşları da vardı ama tahrip oldu. Üç metre boyunda üzeri renkli bir sütun ve ona benzer çeşit çeşit şeyler çıktı. Müzeler Müdürlüğü’ne verildi.
Emirsultan’da 1942 yılında fazla ev de yoktu. Eski evler kerpiç ve bir yada iki katlıydı. Şimdi çok değişti. Evler, yollar her şey değişti. Eski eserlerden pek bir şey kalmadı. Belediye de takip etmedi.
Ahıska’dan 93 Harbi’nde Kars/Posof’a oradan da Bursa’ya gelen Abdülrezzak, Kaya, Murat Ağa, Mehdi, Karabeg toplam beşkardeş ve yanlarındaki beş hane ile birlikte 10 hane olarak Zeyniler köyüne yerleşmişler. Bu köye de eskiden Beşevler denirmiş. Musababa, Piremir, Teleferik eski yıllarda Şeyh Sabit’e aitmiş. Bu yerleri Şeyh Sabit’ten almışlar ve Piremir, Teleferik, Kaplıkaya’ya kadar yayılmışlar. Zeyniler köyüne de yazları gitmeye başlamışlar. Bu kardeşlerin arazileri çok büyüktü. Askeri Lise’nin bulunduğu yatakhane binalarının bulunduğu yerler Kaya Dayı’nındı. Arka tarafı Abdülrezzak’a aitti. Askeri Lise’nin çok cüzi bir yeri vardı. Şu andaki uçakların olduğu yerle, yolun altındaki hastane liseye aitti. Bilmiyorum halen hastane mi? Bir de tabi ki eski binaların olduğu yerler vardı. Diğer binalar daha yeni yapıldı. Işıklar Askeri Lisesi çok daha eskiden Ramazan Baba Tekkesi’ydi.
Musababa Mahallesi 1980 yılına kadar Emirsultan Mahallesi’ne bağlı Muslubaba Sokak olarak biliniyordu. Sonra Musa Baba Camii restore edilince Musababa olarak değiştirildi. Musa Baba aslında bir külliyedir. Ancak bir vakfiyesinin olup olmadığını bilmiyoruz.
Mahallemiz için ne yapabiliriz dediğimizde: Musababa Mahallesi’nin yukarısında Pir Emir var. Seyit olduğuna inanılır. Emir Buhari’de Seyittir. Işıklar’da Ramazan Baba, Kara Davut yine yakında. Bu bölge tanıtılabilirse hepsi birbirine çok yakın. Musababa’da gelen araçların durması fiziki olarak da çok uygun. Gelenler orada araçlarını bırakıp bu civardaki her yere yürüyerek rahatlıkla gidebilirler. Gelenler Zeynileri’de ziyaret edebilir. Abdullatif Kutsi, Molla Hüsrev, Molla Hayali hepsi orada. Musa Baba aynı zamanda Alevi ve Sünni inancının da ortak ismidir. Her iki kesiminde saygı duyduğu ve birleştikleri biridir. Böyle bir kucaklaşma da sağlanabilir.
Bursa’nın insani naziktir, kibardır. Bursa insanının özellikleri Evliya Çelebi’nin kitabında da geçiyor. Şimdi Emirsultan Mahallesi’nde insanlar artık hemen şunu soruyar; “neredensin, ne zaman geldin Bursa’ya?” Baktığında aslında adamın Bursalı olduğu anlaşılıyor. O zarafet, o duruş Bursa’ya özgüdür, Emirsultan’a özgüdür.
Emirsultan’daki meydana bazı binalar yapılmaya başlandı. Yüksek katlı binalardı bunlar ve caminin önünü kapatacaktı. Kayınbiraderim Mehmet Çakıcı o dönem Emirsultan Mahallesi muhtarıydı ve bu inşaata itiraz etti. Ancak başarılı olamadı. Birinci katlar yapıldı, ikinci katlar yapılıyor derken kayınbiraderim o dönemin başbakanı Turgut Özal’a ulaştı ve durumu anlattı. Turgut Özal Bursa’ya geldiğinde direk Emirsultan’a gitti ve bu inşaatı durdurdu, o ana kadar yapılan inşaatı da yıktırdı. Tabi Mehmet Çakıcı bir daha belediyeye gidemedi. Mehmet Çakıcı’dan sonra 10 yıl kadar oğlu Nurettin Çakıcı muhtarlık yaptı. Kendisi Kıbrıs gazisiydi; Muharip Gaziler Derneği ve Erguvan Vakfı başkanıydı.
Musababa Camisi’nin bulunduğu yer Yıldırım bölgesinin çöplüğüydü. Bir tek caminin minaresi görünüyordu, onun da yarısı yıkılmıştı. Küfelerle çöpleri toplarlar, katırlarla bu mahalleye getirip dökerlerdi. Dağ gibi bir çöp yığını vardı. Caminin etrafında zaten yerleşim yoktu. Küçücük patika bir yolu vardı ve o çöplerden kimse oraya gitmezdi. 1978 yılında Mehmet Çakıcı mahallede oturanları teşvik etti ve bir cami derneği kurdu. Mehmet Çakıcı’nın görevlendirdiği birkaç kişi evlere gidip insanları örgütleyerek caminin çevresinin temizliği için çalıştırdılar. Herkes Mehmet Çakıcı’dan çekinirdi ve o ne derse yaparlardı. Kendisi tam bir Osmanlıydı. Önce pislik temizlendi ve mezarlıklar ortaya çıkarıldı. Caminin kalıntıları ortaya çıkarıldı. O dönemde de Mehmet Çakıcı muhtar değildi, sadece durumdan vazife çıkartmıştı. Kazım Baykal’da sık sık gelir bu çalışmaları takip ederdi.
Musababa Mahallesi’ne yerleşim 1958-1960 yıllarından sonra başladı. Aslında ayrı bir mahalle olarak değil de Emirsultan Mahallesi’nin uzantısı şeklindeydi. Zaten Musa Baba Camisi diye bir şey yoktu. Cami odaklı bir yerleşim başlamadı. Caminin kuzey tarafından yerleşimler başladı. Hançerli Hamamı’nın orada bizim bir evimiz vardı. Birkaç tane de Emirsultan’a doğru ev vardı. 1970’li yıllara kadar bu böyleydi. 1977-78’lerden sonra gecekondular yapılmaya başlandı. 1985 yıllarında da kooperatif inşaatları başladı. Kooperatiflerin kurulmasıyla birlikte Musababa’da siteler oluşmaya başladı ve genellikle memur ağırlıklı bir kesim bu kooperatiflerden ev aldı. 1985 sonrası yerleşenler için Musababa herhangi bir mahalledir ancak bizim için öyle değil. Musababalı deyince biz o eski mahallelileri görürüz. Elbette sonradan yerleşenlerde mahallemizdendir ama biz eski komşularımızı biliriz. Mesela mahallede çok güzel kestane ağaçları vardı. Caminin üst tarafında bir ara mısır bahçeleri vardı.
Eskiden mahallemizde yardımseverlik vardı. Birbirine değer verme vardı. Bir komşunun baktın ayağındaki ayakkabı eskimiş hemen gider bir ayakkabı alır verirdin. Herkes elinden geldiği kadarıyla birbirine her konuda yardımcı olurdu. İyi niyet vardı. Düğünlere, cenazelere mahallece iştirak edilirdi. Mahallede farklı kültürden insanlar vardı ama herkes uyum içinde yaşardı.
Hıdrellezde sabah çok erken kalkılırdı. Bir kişi darbuka çalar; çocuklar, genç kızlar onun peşine takılır; şarkılar, türküler söyleyerek Kaplıkaya’ya/Değirmenlikızık’a kadar giderlerdi. 6 Mayıs’ta da Değirmenlikızık’ta “Dede” yapılırdı. Şimdi satılan Erikli suyu orada tarladan çıkardı.
Musababa’dan aşağıya üç tane dere vardı. Birisi medresenin oradan akardı. Biri caminin arka tarafından, bir tane de son durağın oradan akan bir dereydi. Şimdi hiçbiri kalmadı.